Cinlere sığınmak uygun değildir
Muska yazdırmak ve takmak caizdir. Ancak bazı cinci hocalar muskanın içine İbrani ve Süryani cin isimleri yazıyor. Cin isimlerine sığınmak uygun değildir. Bu çok büyük yanlışlara sebebiyet verir.
Türkçe’de muska diye söyleniyor ama Arapça’da asıl adı nüshadır. Nüsha yazılan şey demektir. Tav’ize de deniyor. Ta’vize sığındırma, koruma manasına geliyor. Bunu takmak caizdir. Ama şartları var.
“Delili nedir?” diye soran olabilir. Delili İbni Ömer (Radıyallahu Anhümâ) Hazretleri’nin tatbikidir. Abdullah İbni Ömer 4 Abdullah’tan biridir. Sahabe içerisinde fıkıh sahibi olan 4 Abdullah vardır. Sahabenin içerisindekilerin hepsi fakih değildir. Sahabenin içerisindekilerin hepsi hafız değildir. Sahabenin hafızları da 10 tane falandır. Çünkü vahiy o zaman parça parça indiği için. Fıkıh meselesinde de zirveye ulaşmış olan 4 Abdullah vardır. Bunlardan birisi Abdullah ibni Abbas, diğeri Abdullah ibni Ömer, diğeri Abdullah ibni Mesud, bir diğeri de Abullah ibni Amr’dır. Bu 4 Abdullah’tan biri olan Abdullah ibni Ömer Hazretleri biliyorsunuz halifemiz olan Hazreti Ömer (Radıyallahu Anh)ın oğludur. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in sünnetine son derece ittiba eden ve her yaptığını yapmaya gayret eden müstesna bir sahabidir. Efendimizin çok methettiği bir zattır. Buhari hadisinde “Ne güzel kuldur” diyerek methettiği bir zattır.
EFENDİMİZİN TAVSİYESİ
Abdullah ibni Ömer Hazretleri’nin bu hususta tatbiki vardır. Çünkü korkan çocuklar, uykularında sıçrayan çocuklar için yapılırdı. Hadis-i şerifte Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in tavsiyesi vardır. “Allahım! Gazabından, azabından, kullarının şerrinden, şeytanların sataşmalarından ve yanıma gelmelerinden; tastamam olan kelimelerine sığınırım!” Bu hadis-i şeriftir.
YAZIN VE ÜZERİNE ASIN
Bu duayı okuyamayan küçük çocuklar -2,3,4 yaşında- uykularında sıçrıyorlar. İbni Ömer Hazretleri “Bu duayı çocuklarınız için yazın” buyuruyor. Burada delil ne oldu şimdi? Yani okuyabilenleriniz okusun, çocuklar okuyamayacağı için ‘Siz bunları yazın’ diyor. Bu ne demek? Çocuk orada yazı başka yerde neye yarar. O zaman zaten kütüphanede kitabın içinde bu dua var. Kitapta duruyor, çocuğa ne yarayacak? ‘Çocuklarınız için yazın’ demek üzerine takın demektir. ‘Üzerine asın’ diye de hadis-i şerifte rivayet ediliyor. Bu rivayet İbni Ömer gibi bir sahabiden geliyor. Bunu ‘Şu âlim dedi, bu veli dedi’ diye bir şeye lüzum yok. Bu direk Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in en büyük sahabelerinden birinden geliyor. Dolayısıyla delil olarak bu yeter de artar bile. Hurafe olamaz. Demekki nüshanın aslı budur.
GÖK YERE İNSE BİR ŞEY OLMAZ
Bu hususta sahabeden olsun, âlimlerden olsun şu ayet-i kerimeler okunursa veya taşınırsa diye mütevatir derecede, mütevatir ne demek? Yani yalan ve yanlışta birleşmeleri düşünülemeyecek olan sayıları fazla âlimler. Bunlardan Abdülkadir Geylani’den alabiliriz, İmam-ı Rabbani’den alabiliriz, Muhyiddin ibni Arabi’den alabiliriz. Yani ne kadar âlim, veli tanıyorsak bunların kitapları elimizdedir. Bu kitaplarda “Bu ayetleri okuyan veya taşıyan” diyor. Taşıyan demek bir kâğıda yazılıp o kâğıdı taşıyan demektir. Dolayısıyla nüsha dediğimizin aslı budur. Bu kesinlikle caizdir ve faydalıdır. Bu hususta çok daha fazla bilgiler verebiliriz. Mesela İbni Abbas Hazretleri’nin sözü vardır. “Kur’an-ı Kerim’de 7 ayet vardır. Bu 7 ayeti kim sabah okursa akşama kadar, akşam okursa sabaha kadar veya taşırsa bütün musibetlerden korunur. Gök yere inip tabaklansa ona bir şey olmaz” diyor. Bunu koca İbni Abbas söylüyor. 4 Abdullah’ın biri de İbni Abbas işte. Böyle fıkıhçı sahabilerden, müçtehit sahabilerden gelen bu rivayetler senetleri sahih iken artık muska takmak caiz midir, değil midir tereddütüne lüzum yok.
NE YAZDIKLARI BELLİ DEĞİL
Ancak cinci, büyücü hocalar var. Bunların ne yazdıkları belli değil. Süryani isimler, cinlerin isimlerini yazıyorlar. İbrani ve Süryani… Bizim Ehl-i Sünnet’e göre bir kaidemiz vardır. İbrani ve Süryani melek isimleri de olsa ta’vize ve nüsha yazmak caiz değildir. Çünkü Arapça bize kâfidir. Yani meleklerin Arapça isimleri var. Allah-u Teâlâ’nın Arapça isimleri var. Bu kadar isimler varken Süryani ve İbrani isimlere ne gerek var. Onun için biz Süryani ve İbrani isimlere cevaz vermiyoruz.
EKSERİYETİNDE İLİM YOK
Bazıları nüsha yazdırıyor sonra bize getiriyor. Açıyoruz, bakıyoruz cin isimleri var. Cin isimlerine sığınmak uygun değildir. Bazı insanlar gece bir yere konakladıklarında bir şey olmasın diye “Bu vadinin efendisi olan cine sığınırım” falan derler. Ayette “Gerçekten, bir takım insanlar, cinlerin bir takımına sığınırlardı da onların azgınlıklarını artırırlardı.” (Cinn-6) buyruluyor. Bu cinci, nüsha yazan hocaların ekseriyetinde ilim yoktur. İlim olmadığı için bunlar direk nakledicidir. Naklettiği kitabın baskısı yanlıştır veya orada bir İbrani isim geçer, o, ona bakmaz. O, ne gördüyse onu yazar. Bu çok büyük yanlışlara sebebiyet verir. Üzerine takan kişinin çok büyük ruhani bunalımlara girmesine, ona ağırlıklar gelmesine, sıkıntılar çekmesine sebebiyet verir. Onun için biz Ehl-i Sünnet âlimlerin, güvenilen âlimlerin ayetten, hadisten, esmaül hüsnadan veya evliyaullahın virdlerinden, İbrani ve Süryani isimler içermeyen dualar yazmaları caizdir. Halkımızın da bu gibi güvendikleri kişilerden aldıkları ayet, hadisleri üzerlerinde taşımaları caizdir.
7 KAT MUŞAMBA SARILMALI
Ancak biliyorsunuz 7 kat muşambaya sarıyoruz. Helaya girilir falan diye sarmakta fayda var. Eğer öyle sargılı değilse hacet yerine girmeden evvel dışarda bırakmak lazım. Dışarda bırakırsan da bir yerde unutabilirsin sonra bulamazsın falan o yüzden 7 kat muşambaya sarılsa daha ihtiyatlı olur.
ALLAH’IN VERDiGiNE KANAAT EDiN
Elli dört farzdan yedincisi “Allâh-u Teâlâ’nın kısmet ettiği şeye kanâat etmek”tir. Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“O en alçak (dünyâ) hayat(ın)da geçim (sebep)lerini aralarında Biz taksim ettik.” (Zuhruf Sûresi:32)
Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Her kulun Allâh tarafından taksim edilmiş rızkı vardır ki, elbette o rızık ona gelir. Artık herkim kısmete râzı olursa, Allâh-u Azîmüşşân o kimse için o rızıkta bereket yaratıp rızkını genişletir. Herkim de taksim olunan rızka razı olmazsa, o rızkı onun için bereketlendirmez ve kendisi için genişletmez.” (Salâhî Efendi, Ellidört farz şerhi, sh:10)
ANCAK AZIĞIN SENİN OLACAK
Hazreti-i Mahbûb-u Hudâ Aleyhi ekmelü’t-tehâyâ Efendimiz duâlarında şöyle buyurmuştur: “Yâ Rabbi! Bana muhabbet eden kulunu kifâf ile rızıklandır. Yâni halka muhtaç olmayacak kadar azık ile rızıklandır. Bana buğzedenin ise malını ve evladını çok eyle.” (Salâhî Efendi, Ellidört farz şerhi, sh:10)
Allâh-u Teâlâ bir kitabında şöyle buyurmuştur:
“Ey Âdem oğlu! Eğer dünyânın tamamı senin olaydı, hakîkatte o dünyâdan senin olacak, ancak azığındı. Artık Ben sana o dünyâdan rızık verdim ve hesabını başkasının üzerine kıldım. Demek Ben sana ihsan ediciyim. (Sen ise bu ihsanımı bilmeyip hesap ve azâbı kendine ait olacak şeyi istersin.)” (Ellidört farz şerhi, sh:11)
CENNETE VÂRiS OLUN
“Andolsun ki elbette Biz Tevrat’tan sonra Zebûr’da da yazmışızdır ki; gerçekten o toprağa Benim sâlih kullarım vâris olacaktır. Şüphesiz ki işte bunda, ibadet eden bir toplum için elbette yeterli bir duyuru vardır.” (Enbiyâ Sûresi:105-106) âyet-i kerîmelerine İbni Ab-bâs (Radıyallâhu Anhuma) şöyle mânâ vermiştir:
“Cennet toprağına beş vakit namazı cemaatle kılanlar vâris olacaktır. Elbette bu Kur’ân’da beş vakit namazı cemaatle kılanlar için büyük bir müjde vardır.” (Beyhakî, Şu‘abu’l-îmân, no:2654, 4/366; Süyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr: 5/686)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.