Türkiye’ye sabotaj
Ankara’da DİSK ve KESK’in öncülüğünde sol grupların katıldığı “Emek, Barış, Demokrasi” mitingi öncesinde Ankara Garı önünde patlama, 95 ölü, 246 yaralı.
Evet, bu yeni bir sabotaj Türkiye’ye karşı.
5 Haziran, tam seçim öncesi. Diyarbakır’da, HDP mitingi sırasında... Seçim sonuçlarını HDP lehine dört puan etkileyen bir patlama...
20 Temmuz. Suruç. Kobani’nin Türkiye gündemine “Ortadoğu’da Kürtlerin tarihi tırmanışı” bağlamında girdiği ve 6-8 Ekim olaylarıyla Türkiye sokaklarının cehenneme çevrildiği süreçte, sol grupların Kobani’ye gitmek ve “çocuklara oyuncak götürmek” açıklamasıyla toplandığı sırada canlı bombalı bir patlama... 34 ölü. Kürt siyaseti etrafında sol tahkimatın gerçekleşmesi...
1 Kasım seçim süreci. Devlet teröre karşı yoğun bir mücadele veriyor. 2000’e yakın teröristin ölü olarak ele geçirildiği etkin bir mücadele. HDP’nin terör örgütünden kendisini ayrıştıramaması, bu yüzden“Türkiyelileşme bunun neresinde?” diye sorgulanması ve nihayetinde PKK’nın çatışmasızlık çağrısı yapmak zorunda kalması gerçeği...
İşte bu ortamda Suruç benzeri bir katliam girişimi.
Hemen peşinden DİSK vs kaynaklı olarak devlete, polise, iktidara, Cumhurbaşkanı’na yönelik suçlamalar...
Böyle durumlarda “Devletin istihbarat zaafı” üzerinde durulabilir. Ve bu yüzden devlet muaheze edilebilir. Bunu yapalım, devletin gerekli güvenlik tedbirleri alıp almadığını sorgulayalım.
Ancak, bu durumlarda peşin suçlamaların, niyet bu olsun olmasın, aslında gerçek canileri gizleme gibi bir amaca hizmet edebileceğini de unutmamak gerekiyor.
Mesela DİSK başkanına, “Nereden bildin polisin bu işi yaptığını?” diye soralım. Bir cevabı var mı? İnsanlar orada can derdine düşmüşken anında “polis” diye bir suçlu bulabilmek nasıl bir cin istihbaratçı olmayı gerektiriyor?
Bu hadise Türkiye’yi yaralıyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan, devletin tüm güvenlik birimleri son derece rahatsız ve siz devlet içinden suçlu arıyorsunuz. Devlet içinde öyle bir şey varsa bile bu, şu anda ülkeyi yönetenlere karşı tuzak kurabilecek bir odaktan başkası olabilir mi?
Kaldı ki anında devlet harekete geçiyor, güvenlik zirvesi toplanıyor, olayın önünü arkasını görmeye çalışıyor.
Pir Sultan Ozan imzalı bir tivit atılmış: “Suruç benzeri bir katliam olabilir” diye yazılmış. Nerden bilmiş o vatandaş acaba?
Bölgemizde ve Türkiye’de adı bilinen terör örgütleri var. Bunların her biri en acımasız terör eylemi ortaya koyabilecek cibilliyette. PKK, DAEŞ, DHKP-C...
Ama bunların yanında bölgedeki güç mücadelesine katılan ülkelerin istihbarat örgütlerini de yabana atmamak lazım. İran Suriye’de çok sıcak müdahalelerle, bizzat milisleriyle savaşa katılan, ama tüm bölgeyi terörize eden bir oyuncu, Rusya, Amerika, İsrail bölgede hem silahlı güçleriyle hem istihbarat örgütleriyle oyuna katılıyorlar.
Şüphesiz hepsi Türkiye’yi vurmak için seferber oldu demek mümkün değil ama bunlardan bir tanesinin bile Türkiye’nin istikrarsızlaşmasından çıkar elde edebileceğini düşündüğünde, icra edebileceği eylem gücünün bu tür katliamları gerçekleştirmesi işten bile değil.
Tabii ki devlet bu tür şer girişimlerine karşı da ülkeyi korumak zorunda. Bunun için saldırıları önceden görmek, önlemek gerekiyor.
Ama bu noktada ülkedeki diğer siyasi yapıların da, devletin müstakbel yönetimine oynayan kadrolar olarak, en azından ülke güvenliği konusunda devletle işbirliği yapmaları lazım. Yoksa “Terör iktidardaki yapıyı çökertsin, miras bize kalsın” yaklaşımı, çok kötü bir mezar soygunculuğudur. Demirtaş’ın “Mafyalaşmış, katilleşmiş, seri katil gibi bir devlet anlayışı “ söylemi tam da bu mezar soygunculuğunun göstergesidir. Kılıçdaroğlu “teröre karşı açık çek” diyerek pozitif bir refleksi yansıtmıştır.
Son olarak ölü soygunculuğu bağlamında çok kötü ama sorulması gereken bir soru: Ne dersiniz bu katliam seçimleri nasıl etkiler?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.