Siz Sırıtın...
Sırıtık hallerini gördük... İki Eş Başkan sırıtıyordu. Sırrı Süreyya Önder sırıtıyordu. Ertuğrul Kürkçü sırıtıyordu. DİSK Başkanı olan zat sırıtıyordu.
Ülke, tarihinin en büyük terör saldırısına uğramış... 100’ü aşkın ölü ve birkaç katı yaralı var... Bizimkiler, yürüyüş halinde, sırıtarak objektiflere poz veriyor...
Sırrı Süreyya Önder için bir parantez açmam lazım.
Birçok halini eleştirdim.
Bazen ölçüyü kaçırdım... Bazen ölçüyü kaçıran tepkilerine muhatap oldum... “İnsanlık hali” diye geçiştirilecek kavgalarımız ve damlaşmalarımız oldu. Fikrine hep saygı duydum. Fakat, öldürülen PKK militanının Cemevindeki cenaze töreninde yaptığı konuşmayı dinledikten sonra kanaatim değişti, “Bu da buymuş” dedim, “Bize sorumlu ve sağduyulu yüzünü göstermeye çalışan bu arkadaş, bir başka hesabın, bir başka ajandanın ürünüymüş.”
Sırrı Süreyya Önder, o konuşmada, Polis katili olan teröristin davası için mücadele verdiğini ve şehit olduğunu söylüyordu. Hiç rahatsızlık duymadan ekliyordu: “Böyle şehadet hepimize nasip olsun.”
Ölmeyi ve öldürmeyi kutsayan bir siyasetçi...
İnsanlara “o şekilde” ölmeleri gerektiğini telkin eden bir siyasetçi...
O şekilde ölümün “şehitlikle” ödüllendirileceğini söyleyen bir siyasetçi...
Ötesini yazmak istemiyorum.
İnsanın, “Şehit olmaya bu kadar meraklısın da, niçin parlamento sıralarına kurulup ‘barış’ diye kafa ütülüyorsun? Dağa çıkmana engel ne?” diyesi geliyor.
Sırrı Süreyya Önder parantezini kapattıktan sonra, gelelim iki Eş Başkan’dan en “sırıtık” olanına.
Selahattin Demirtaş’tan söz ediyorum.
Mahut ve menfur terör saldırısından hemen sonra, bu sonucu bekliyormuş gibi, sahte gözyaşları eşliğinde kürsüye fırladı ve “Katil iktidar” diye bağırmaya başladı.
Kurtuluş Tayiz’in de belirttiği gibi, “Katilleri, failleri işaret edecek kurum ve kişiler arasına en son girecek kişi Demirtaş’tır. Kendisi bir terör örgütünün uzantısı konumundadır. Demirtaş, uluslararası terör ağının bir parçası olan PKK yöneticilerinin onayı ve kararıyla HDP’nin eşbaşkanı olarak görevlendirilmiştir. Kimin katil, kimin masum olduğunu terörün tam göbeğinde yer alan bir adam tayin edemez. Terörün siyasi temsilciliğini yapanlar topluma ahlak ve vicdan dersi vermeye kalkmasın. Çünkü onlar hesap soranlar değil, hesap sorulanlar arasında yer alıyor.”
Sanki birileri (PKK, DHKP-C, DAİŞ, her kimse), Demirtaş böyle bir konuşma yapabilsin ve ortaya çıkan büyük insanlık dramını oya tahvil edebilsin diye bu saldırıyı düzenlemiş gibi...
Onu da yaptı.
Onca acı üzerine, utanmadan kürsüye çıkıp, yine sahte gözyaşları eşliğinde halktan oy istedi. (Sahte gözyaşlarıyla çıktığı kürsüden, sırıtarak indi. Sonra diğer sırıtıklarla kol kola girerek objektiflere poz verdi.)
Halk HDP’yi desteklemeliymiş.
Ki, hem katil iktidardan hesap sorabilsinler, hem de Kasım ayında diktatörü indirmenin keyfini yaşayabilsinler. “Kasım ayında diktatörü indirmenin tadı” başkaymış.
Kasım ayında ne olur bilemem ama hangi sonuç çıkarsa çıksın, elinde 52 vatandaşımızın kanı bulunan Demirtaş hesaptan kaçamayacak, Yasin Börü’ye hazırladığı akıbetin bedelini ödeyecektir.
HAMİŞ:
HDP sözcüsü Ayhan Bilgen, “İç savaşı tartışırız” buyuruyordu. Bu sözün anlamı şudur: “Biz bir suç örgütüyüz...”
Kürt’le Türk’ü kapıştırmak için türlü melanetler sergileyen bu arkadaşlar, yaptıkları işe “siyaset” diyorlar. Ve iç savaş çıkarma hakkını kendilerinde görebiliyorlar.
Elbet “hukuk” bir gün bu topraklara uğrayacak ve Demirtaş’la birlikte, “suç örgütü” olduklarını itiraf eden bu zat da tahrik ve tehditlerinin hesabını verecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.