Goller güzel futbol tatsız!
Alex, Güiza ve Kazım’ın gollerini bir kenara koyalım; Fener’in takım olarak pas yüzdesi düşük kalitede... Çoğunlukla her top, rakibe pas olarak gidiyor. Sistem, taktik arapsaçı! Güiza ileride bir başına gariban kalmasa; attığı golden fazlasını skor tabelasına asar. Özellikle ilk yarıda Emre’nin ayakları, çenesi kadar konuşsa; bildik, tanıdık Emre’yi seyredecektik! Neden gergin? Neden bu kadar sıkıntısı olduğunu anlayamıyorum. Bir türlü oyuna ağırlığını koyamıyor. Saman alevi gibi.
Gökhan Gönül durgun akarsuya benziyor. Nerede o bildik, gördük, tanıdık Gökhan Gönül! Önündeki kulvarı 100 metrede kullanıp, gol ortaları yapan, gol pasları veren hatta gol bile atan Gökhan’ı bu aralar hakikaten arayan olduk.
Roberto Carlos’a gelince onu da bir türlü çözemiyorum. Carlos, ‘Roberto ağabey’i oynadığı süre içerisinde verimi çok kısır döngülerde kalıyor. Bir tek gerçek Roberto Carlos görüntüsünde Güiza’ya atmış olduğu gol pasında vardı! Maldonado ne kokuyor, ne de bulaşıyor. Var mı, yok mu belli değil! Oynadığı yer topla buluşanın en çok olması gerekirken; riskten uzak, kandırmacaya kaçıp, uzaktan şut denemesinde balıkçıların beklentisi gibi rastgeleye bırakıyor.
Gençlerbirliği, El Saka’nın atılmasıyla Fenerbahçe’nin galibiyetine davetiye çıkartan kırmızı kartın sahibi oldu! Sen Saracoğlu’nda, Fenerbahçe karşısında 10 kişi kalırsan; iyi top oynamış olsan bile, Fener kalesi civarında pozisyon bulsan da maçı kazanman kaf dağının arkasındaki umutlara kalır!
Fener, golleri bir kenara diyor; bu futbol, bu sistem ve taktik, ne yazık ki bildiğimiz rakibine ağırlık koyan, futbolunu kabul ettiren bir takım olmaktan uzak göründü bize. Kazanılmış bir maçın ardından eleştiri yağmuruna tuttuk gibi gözüksek bile, gelecek maçlara sadece görev olarak uyarımız olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.