Yılmaz Üç Bölüğün Sırrı
Genellikle fitneler çağıyla ilgili hadislerde (fiten) ‘cunud mücennede’ veya ‘ecnad mücennede’ tabirlerine rastlanır. ‘Cunud el mücennede’ veya ‘ecnad el mücennede’ toplanmış bölükler anlamına gelir. Bu tabir ilginçtir ki, birbirine kaynaşan, birbiriyle kenetlenmiş ruhlar için de kullanılmıştır. Buhari’nin Hazreti Aişe (R. Anha) tahriç ettiğine göre Peygamberimiz: “el ervahu cunudun mücennede fema tearefe minha i’telefe vela tenakere minha ihtelefe’ buyurmuşlardır. Kısaca, ‘ruhlar askeri bölükler gibidir, birbirlerini tanıyan kaynaşır, tanımayan ise ayrışır’ anlamına gelmektedir. Burada da ruhlarla alakalı olarak ‘cunud el mücennede’ tabiri kullanılmıştır. Sineleri tek atan gruplara veya bölüklere ne olursa olsun ‘cunud, ecnad mücennede’ denilmektedir. Bunu en iyi ifade eden bir Arap deyimidir. Denilir ki, kuşlar cinslerine katılırlar (et tuyur tagaku ala eşkaliha). İşte anılan askeri bölükler de birlikte coşacaklar ve birlikte kederlenecekler. İşte ahir zaman coğrafyasında yaşadığımız, şekillenen savaşlar zinciri bize bu hadisi hatırlatıyor. Bu savaşlar Peygamberimizin ağzından bu deyimle birlikte dökülüyor. Ebu Derda (r.a) şöyle rivayet etmiştir; Rasulullah (s.a.v): “Muhakkak ki sizler (ilerde) kaynaşmış ve birbirine geçmiş ordular bulacaksınız. Bir ordu Şam’da, (bir ordu) Mısır’da, (bir ordu) Irak’ta ve (bir ordu) Yemen’de,” buyurdu. Ashab: “Ey Allah’ın Rasulü! Bizim için birisini tercih et (hangisine katılalım)?” dediler. Rasulullah (s.a.v) da: “Şam ordusuna katılın,” buyurdu. Ashab bu defa: “Ey Allah’ın Rasulü! Biz koyun sürüleri olan kimseleriz. Şam’a gitmeye güç yetiremeyiz”, dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v) da: “Şam ordusuna katılmaya güç yetiremeyen kimse Yemen ordusuna katılsın. Şüphesiz Allah Şam’a (ve ehline) benim için kefil olmuştur,” buyurdu. (Heysemi’nin rivayeti esas alınmıştır. Ebu Davud, Ahmed, İbni Hibban, Hakim, Taberani)
Sahabelerden İbni Havele tarikiyle gelen ikinci veya diğer rivayete göre ise bu ordular arasında Mısır sayılmıyor. Bu da bugünkü Mısır’ın halini ortaya koyuyor. Ne savaşta ne de barışta. Bıçak sırtı bir durumda. İki arada bir derede! Peygamberimiz İbni Havale ve benzerleri için Şam’ı tercih ediyor. Şam’a kefalet ettiğini haber veriyor. Bu şıkkın zora girmesi halinde ise ikinci şıkkı; Yemen’i tercih ediyor. Bu üç ülkedeki savaş aynı zamanda dini ve mezhebi hatları ve fayları da birbirinden ayırıyor. Şiiler bu hadisi kendilerine dayanak alıyor ve kendilerine göre yorumluyorlar ve Hazreti Peygamberin tekeffülünün kendilerinin yanında olduğunu söylüyorlar. İntihal etmediler, kopyalamadılar ise hadis Sünni kaynaklarda yer alıyor! Şiiler gerçeklere karartma uyguluyor, perdeliyor. En büyük fitneleri de budur.
Sözgelimi, Hasan Nasrallah Aşure münasebetiyle bölgede gerçekleşmekte olan mücadelenin hak ile batıl mücadelesi; Yezid ile Hüseyin’in mücadelesi olduğunu söylüyor! Elbette Sünniler de aynısını düşünüyor ve Nasrallah cephesini Yezid cephesi olarak görüyorlar. Ayinesi iştir kişinin lafına bakılmaz! Öyleyse savaşın sonu sadece kazananı değil ayın zamanda hak tarafı da tayin edecek. Bu nedenle de savaşın anahtar deyimlerinden birisi taife-i mansure/muzaffer bölük ifadesidir. Şiiler gibi Harici fırkası IŞİD de bu ifadeyi kendilerine yontuyor! Allah’ın izniyle galip taraf bütün zıt beklentiler, cepheler arasında hakkı tayin edecektir. Ahmet Şarkavi isimli Şii, Peygamberimizin gelecekle ilgili müjdelerini kendilerine yontuyor ve Peygamberimizin garanti ettiğine ve tekeffül ettiğine göre zaferin kendi hanelerine yazılacağını öngörüyor (http://www.mepanorama.net/506075). Bu olsa olsa Bush’un Tanrının kendi yanlarında olduğunu söylemesini benzer.
Bu üç ülkede küsuru(Hariciler ve Kürtler gibi laik güçleri) hesaba katmazsak temel iki cephe var. Her ikisi de hakkı kendileri yanında görmekte, Allahu Ekber nidasıyla birlikte birbirlerine girmektedirler! İsrail ile Filistinliler de öyle değil mi? Filistinliler Allahu Ekber derken Yahudiler Yehova demiyor mu? Bazıları iki tarafın Allahu Ekber diyerek birbirlerinin saflarına saldırmasını çirkin addederken neden ötekini öyle görmüyorlar? Buradaki savaşlar sadece Şiilerle Sünniler arasında doğru tarafı değil aynı zamanda Müslümanlarla Yahudiler arasında da haklı tarafı tayin edecektir. Çok yönlü dini ve mezhebi bir savaş. Fiziki savaşın gölgesinde bölgede metafiziki bir savaş daha veriliyor. Bu nedenle Suriye turnusol kağıdıdır. Bölge savaşlarında yenilenler dini tezleriyle de birlikte yenilmiş, tarih önünde savrulmuş olacaklardır. Sonunda İsrail yenilirse bu bütün tarihi ve dini iddialarından vazgeçtiği veya kaybettiği anlamına gelecektir. Şiilerde Sünniler karşısında havlu atarlarsa tarihte bir kez daha dini veya mezhebi tezleriyle birlikte yenilmiş olacaklardır. Bu suretle şevketleri kırılacaktır. Bu nedenle bütün zulümlerine; Sünnilere düzinelerce Kerbela ve Hama vakası yaşatmalarına rağmen inat ediyorlar. Metafiziki yenilgiyi kabul etmemek için cephede azimkar davranıyorlar. Öyle ki kendileri yetmemiş gibi bir de Rusları cepheye davet ettiler. Müslümanları Ruslara da kırdırıyorlar. Basiret gözünüzle şimdiden tezviratı adet edinmiş Şia’nın sırtının yere geldiğini görebilirsiniz. Yalancının zaferi de yalandan ve seraptan ibaret kalacaktır. Akıbete bakmak lazımdır: Savaş çatışmalardan oluşur ve tek bir çatışmayı kazanmak savaşı kazanmak değildir. Allah’ın inayetiyle akıbet muttakilerindir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.