İki soytarı
Refikimiz Sabah, harika bir gazeteciliğe imza attı. “Yeşil” diye inleyen Aydın Doğan’ın, Hilton arazisindeki (bir bölümü “anıt” olarak tescillenmiş) 1056 ağacı katletmek için rapor hazırlattığını ortaya çıkardı.
Meseleyi biliyorsunuz:
Lastikçilikten petrolcülüğe, bankacılıktan canlı hayvan tacirliğine, porno yayıncılıktan (bu konuda hüküm giymişliği vardır) müzik yapımcılığına, neredeyse denemediği iş, girmediği sektör kalmamış ve hepsinden de üstün başarılarla ayrılmış Aydın Bey, bir tarihte “otelciliğe” merak sardı, devasa arazisiyle birlikte satışa çıkarılan Hilton Oteli’ni satın aldı.
Gazetecilikten otelciliğe...
İlginç bir irtifa... Daha doğrusu, ilginç bir geçiş.
Neden olmasın.
Farklı iş alanlarında görmeye alışık olduğumuz Aydın Bey’i bir de otelci/turizmci olarak görmek, tanımak, sınamak isterdik. Ben isterdim, ne yalan söyleyeyim... Sık sık en iyi gazeteyi çıkarmakla, en başarılı televizyonculuğu yapmakla övünen Aydın Bey, mutlaka otelcilikte de aynı başarıları tekrarlayacaktı.
Öyle olmadı.
Daha doğrusu, Aydın Bey otelciliği sevmedi... “Bu yaştan sonra otelcilik yapacak değiliz ya” diyordu çevresine ve niyetinin farklı olduğunu anlatıyordu.
Zaten Hilton’u da, bu yaştan sonra otelcilik yapmak ve Türk turizmine katkıda bulunmak için değil, göz kamaştırıcı imkânlar sunan arazisi için satın almıştı. Oteli yıkıp, yerine AVM ve rezidans yapmak istiyordu.
Bu hevesini gerçekleştiremedi.
Çünkü inşaat için gerekli izni çıkaramadı.
Hem Anıtlar Kurulu, hem İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, hem de diktatör Erdoğan, haklı ve anlaşılabilir nedenlerle bu işe karşı çıkıyordu.
Birincisi, Hilton arazisi diye “başıboş” bir arazi yoktu. Ermeni mezarlığı diye bir şey vardı. Dönemin muktedirleri, Ermeni mezarlığını yıktırmış, yerine (dönemine göre) şık bir otel kondurmuşlardı. Otel sonranın işidir gerçi... Ermeni mezarlığından elde edilen alan, Taksim bulvarına dahil edilecekti. Hani, Fransız şehir planlamacısının tasarladığı ama Topçu Kışlası arazisiyle sınırlı kalan bulvar... İş planlandığı gibi yürüseydi,Hilton Oteli ve Divan Pastanesi’nin bulunduğu alan Taksim bulvarı sınırları içinde kalacaktı. Dönemin muktedirleri, çalışmayı yarım bıraktılar, Fransız planlamacıyı da ülkesine yolladılar, niyeyse... Kabak da “Topçu Kışlası”nın başına patladı... Sonra da, epey sene sonra, işlevsiz kalmış o atıl boşluğa bir otel kondurdular. Böylesine netameli ve muhataralı bir geçmişe sahip, türlü haksızlıklara sahne olmuş bir alan... Bu alanda rezidans ve AVM fikri, yüksek kazanç getirebilirdi ama iyi bir fikir değildi. Şık da değildi.
İkincisi...
Hilton arazisi, süreç içinde, “yeşil alan” ortaya çıkmıştı. Bir kısmı anıt değeri taşıyan, binlerce ağaca sahipti ve denilebilirse İstanbul’un akciğeriydi.
Üçüncüsü...
Hilton arazisine kondurulacak rezidans ve AVM, şehrin siluetini bozabilirdi. Buna hiçbir hükümet, hiçbir belediye, hiçbir anıtlar kurulu izin vermezdi.
Nitekim gerekli izin çıkmadı ve Aydın Bey (“baskı aracı” olarak kullandığı Yargıtay’ca tescillenmiş medya organlarını devreye sokarak), işine mani olan hükümete karşı amansız savaş başlattı. Pis hükümet Türkiye’yi Malezyalaştırmak istiyordu... Amansızca mahalle baskısı uyguluyordu. Bizi gericileştirecekti. Şeriatı getirecekti. Diktatörlük kuracaktı. “İçki yasağı” ve “kürtaj” düzenlemesi bunun ilk adımıydı. (Bu savaşın tafsilatını internetten öğrenebilirsiniz. Arama motorlarına uygun sözcükleri girin, karşınıza çıkan sayfaları sabırla okumaya başlayın.)
Uzattığımın farkındayım...
Sözü, bir bölümü “anıt” olarak tescillenmiş 1056 ağacı katletmek için rapor hazırlattığı ortaya çıkan Aydın Bey’in adamlarına getirmek istiyorum.
Bunlar, Gezi’nin atarlı kahramanlarıydı, hatırlarsanız... “Yeşil” diyorlardı, başka da bir şey demiyorlardı...
Biri, sahte çevreci Sırrı Süreyya Önder’le eylem çadırının önünde diz dize otururken, biri de yakılmış NTV canlı yayın aracının üzerinde poz verirken yakalanmıştı.
Bu iki soytarıdan tepki bekliyorum.
Beş ağaç için olmadık rezillikleri sergilediler.
Her melaneti işlediler.
İstanbul’un altını üstüne getiren “Vandallara” servis yapıp durdular.
Patronlarının “katliam raporu” için de bir çift söz söyleyecekler mi?
Hasretle bekliyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.