CHP Aydın Doğan’ın arka bahçesi mi?
Ne zaman Doğan Grubu’yla ilgili iddialar gündeme gelse, imdada CHP yetişiyor.
Denilebilirse, “Aydın Doğan’ın arka bahçesi” işlevi gören CHP, lüzum hâsıl olduğunda devreye giriyor ve grubu rahatlatacak mukabil iddiaları seslendiriyor.
Örnek mi?
İsmini cismini ilk kez duyduğum Aykut Erdoğdu adlı şahıs.
Bu şahsa, önceki gece, CNN Türk adlı televizyon kanalında tesadüf ettim. CHP’nin kurmay heyetindenmiş. Zaten ne zaman Aydın Doğan’ın televizyon kanallarını açsam, ya bir HDP’liye, ya da CHP’liye rastlıyorum. Demek ki tarafsız ve bağımsız yayıncılık böyle oluyor... “Sen grubumu rahatlatacak açıklamalar yap, ben de seni Tarafsız Bölge’de ağırlayıp parlatayım.” Ne güzel!
Başlıktaki soruyu, Aydın Doğan için tasarlamıştım. Araya, CHP’li vekil girdi. Sorumu tekrarlıyorum: “CHP, sizin arka bahçeniz mi Aydın Bey?”
Başka sorularım da var.
Bir tarihte, Mehmet Barlas’a bir mektup yollamıştınız. “Kartel patronu” diyenlerden yakınıyordunuz.
Şahsınıza yönelik (suçlamalar demeyeyim de) sorular karşısında bu kadar hassas, bu kadar rakik olduğunuzu bilmiyordum. Duygulu bir mektuptu. Ben de duygulanmıştım. Hele, “Aileler hedef alınmamalıdır” ifadesi gözlerimi yaşartmıştı. Kızlarınıza ve damatlarınıza yönelik iddialara cevap veriyordunuz. Şöyle diyordunuz: “Yayınlarda çocuklar hedef alınmamalıdır. Benim de çocuklarım var. Onlar benim için ne ise herkesin çocukları da onlar için aynıdır. Zaten bir husumet neticesinde herhangi bir insanla veya kurumla uğraşmak, ne şahsi ahlakımıza, ne de meslek ahlakımıza uygun düşer.”
Merve Kavakçı’nın da çocukları vardı beyefendi.
Sizin çocuklarınız sizin için ne ise, Merve Kavakçı’nın çocukları da kendisi için o idi.
Merve Kavakçı’nın hayatını didik didik eden yayın organlarınız, kameraman ve foto muhabiri ordusuyla henüz olup bitenlerden habersiz iki sabiyi linç kampanyasına “malzeme” yaptığında niçin babalık duygularınız kabarmadı?
Recep Tayyip Erdoğan’ın da çocukları var.
Neredeyse “Bilal”siz, “Sümeyye”siz cümle kuramıyorsunuz. Kavgalarınıza o çocukları alet etmeden duramıyorsunuz.
Soru çok beyefendi...
Dağıtım kartelini sorsam...
TEDAŞ’ı, POAŞ’ı...
Devlet ihalelerine girebilmek için, elinin altındaki gazete ve televizyonları “baskı aracı” olarak kullanan, üstelik bu cürmü mahkemece onaylanmış medya patronunun kim olduğunu sorsam...
Biliyorum, “Ciddiye almıyorum”u oynayacaksınız.
Olsun, ben sizi ciddiye alıyorum.
İkidir, “İspatlayın, kendimi Taksim’de asayım” diyorsunuz. İspatlanıyor ama kendinizi asmıyorsunuz. Niçin böyle yapıyorsunuz?
Bir yabancı dergide çıkan söyleşinizi hatırlatsam mesela... Orada, 28 Şubat postmodern darbesine yaptığınız katkıları anlatıyordunuz.
Bunu hangi “bedel” karşılığında yaptığınızı anlatmanızı rica etsem... TÜSİAD üyesi genel yayın yönetmeniniz, “Bu defa işi silahsız kuvvetler halletsin” diye bir manşet atmış, silahsız kuvvetlerin işi çözemeyeceğine kanaat getirdikten sonra da, işi çevirip Çevik Bir’in ağzından hakiki darbe siparişinde bulunmuştu: “Gerekirse silah bile kullanırız.” Silah kullanmalarına gerek kalmadı. Bunu siz de itiraf ettiniz: “1997 yılında ordunun baskısı sonucu istifaya zorlanan İslamcı koalisyon hükümetine karşı benim medya organlarım savaş verdi.”
Bir dönem, Hürriyet, Milliyet, Radikal, Posta, Gözcü gazeteleriyle birlikte, Kanal D ve CNN Türk’’ün sahibiydiniz. Dağıtım karteli Bir-Yay’ın da en büyük ortağı... (Sadece Milliyet ve Gözcü’yü elden çıkardınız.)
RTÜK Yasası’na göre, (aynı zamanda kamu ihalelerine giren) bir müteşebbis, bir televizyon kuruluşunda yüzde 10’dan fazla hisse sahibi olamazdı. Ama yasalar, hele de 28 Şubat sürecinde paspas edilip günah keçisi haline getirilen RTÜK Yasası, nedense size işlemedi, işletilmedi. Elinizdeki“silah”, yani televizyon ve gazeteleriniz, yasa uygulayıcının önünde korkutucu bir kalkan olarak duruyordu.
Danıştay TEDAŞ ihalesini iptal ettiğinde, yazarlarınız “yargının siyasallaştığını” işleyip, aba altından sopa göstermeye başladılar. Aynı Danıştay “iptal” kararını bozunca, bu kez yargının “hukuka uygun” bir karar aldığı görüşünü seslendirdiler.
Siz buydunuz. Busunuz.
Soru çok ama yer kalmadı. Sabrım da kalmadı. Doğan Yayın İlkeleri’yle telif edilemeyecek cürümleriniz de başka bir yazının konusu olsun.
HAMİŞ:
Bu yazıyı yazdığım saatlerde, telefonuma CHP sözcüsü Haluk Koç’tan bir mesaj geldi. Şöyle diyordu Haluk Bey: “Bugün saat 15.00’de CNN Türk’te, AKP milletvekili Ömer Çelik’in açıklamalarına cevap vereceğim.” Aydın Bey, arka bahçe ilişkisini ilerilere taşıyor, bağımsız ve tarafsız kanalını CHP’nin emrine tahsis ediyor. Ne güzel!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.