Ümmeti Arayan Adam!
Eski adıyla Maidos yeni adıyla Eceabat’tan vapur ile Çanakkale’ye doğru geçerken merdivenlerden çıkıyorduk ki, kafileden bir arkadaş yanıma yaklaştı ve Muhammed Han Kayani’nin vefat ettiğini hatta defnedildiğini bildirdi. Bir an duraksadım, ‘keşke İstanbul’da olsaydım da cenazesine yetişseydim’ diyebildim, iç geçirdim. Sonrasında bu fikrimin yersizliğine kani oldum. ‘Acaba İstanbul’da olsaydım yetişebilir miydim?’ diye de ilk tepkimin isabetli olup olmadığını tartmaya başladım. ‘İnna lillahi ve inna ileyhi raciun’ diyerekten ilk vazifemizi yaptık. Dostluk günlerini hatırlayarak yad ettik. Çoktan beri bir yerde karşılaşmıyorduk. Kaderimiz birkaç defa kesişmişti. Son sıralarda yollarımız kesişmez olmuştu. Bunun nedeni kendi ifadesiyle onuncu köyün adamı olmasındandı. ‘Doğrucu Davut’ olduğundan dolayı her yerden kovuluyordu. Ortam onun doğrularını dinleyecek kadar olgunluğa ermemişti. Adeta Ebu Zer gibi duruşu ve sözleriyle Mekkelileri veya Kureşlileri ‘kışkırtıyor’, dikine bir biçimde kulaklarına doğruları söylüyordu. Millet de doğruları yalın olarak dinlemeye henüz alışmamış, kanıksamamıştı. Yamuğu, açığı olanlar Muhammed Han Kayani’ye mesafe koyuyorlardı. Benim de bir nebze kaderim onunla kesişti. Rahmetli Fikret Ertan’la da birçok defa yollarım kesişmiş ama düşüncelerimiz kaynaşmamış, barışmamıştı. Bundan dolayı ardından değini yazısı yazmaya elim varmadı. Elbette çalışkan bir insandı ve sistematik olarak konuları takip ederdi. Üstün özellikleri vardı. Lakin yaklaşımlarımız farklıydı. Bu da hissi mesafeyi artırıyordu. Kayani bey ile yaklaşımlarımız birbirine yakındı. Sonra uluslararası düzene ve sırlarına agah ve aşina bir insandı. Muhammed Han Kayani serdengeçti bir adamdı ve İslam’a aşıktı. Adeta Mekke’nin Ebu Zer’i idi.
*
Ümmetin ve kurumlarının yokluğunda ümmeti arayan bir adamdı. Son Peygamberin zuhurunu gözleyenler ve zuhuru gönlüne düşenler onun arayışına girmişlerdi. Allah zuhuru öncesi bazı kimselerin gönlünü açıyor ve son peygamberi gönüllerine düşürüyordu. Her yerde onu arıyorlardı. Eski ilahi ışıklar loş hale geliyor, art arda sönüyor ve dünya karanlığa gömülüyordu. Dünya karanlığa gömüldükçe ışığa hasret daha da artıyordu. Selman Farisi’yi yollara düşüren sonunda Hicaz’a sevk eden sır işte bu idi. Eski hakikatten hanifler/hunefa adıyla bir zümre kalmıştı. Bunlar hakikatin ve tevhidin son bekçileri idiler. Keza Varaka Bin Nevfel gibi ve Peygamberimizin anne tarafından dedelerinden Ebu Kebşe gibi Tevrat ve İncil’e aşina, hakikatiyle yalnız yaşayan şahsi düzeyde insanlar ve simalar vardı. Hakikatin taşıyıcıları toplum seviyesinden fert seviyesine inmişlerdi. Bu da yeni risalete olan ihtiyacı katlıyordu.
Selman Farisi’nin son peygamberi araması gibi Muhammed Han Kayani de son ümmeti, dirilişini ve onun temsilcilerini arıyordu. Rüzgarlar, bu arayış sonucu onu ülkemize kadar savurmuş ve buraya sağlam demir atmıştı. Lakin Cahiliyet hanifleri gibi ahir zaman gurebası yani yalnızlarından olarak toplumla pek de ünsiyet kuramamış, kaynaşamamıştı. O tortuların değil katıksız doğrunun peşindeydi.
*
Muhammed Han Kayani son senelerde yaşlandı ve pek görünmez oldu. Belki de yalnızlığına alıştı ve merdumgiriz, münzevi birisi haline geldi. Yüce ruhlar yalnızlıktan hoşlanırlar. Zira hafifliklere tahammül edemezler. Bu nedenle de yürekleri pek, geniş olsa da dostları az olur. Sevenleri çoktur ama dostları azdır. Yüce insanlara yalnızlık sevdirilmiştir. Kendi kozalarını örerler. Bu tutum, asla insanlara yukarıdan bakmak veya fildişi kulesine çıkmak değildir. Halktan nefret etmezler bilakis şefkat duygusuyla bezelidirler. Dileseydi İngilizce konuşulan ülkeleri seçebilirdi, oralarda kalabilirdi. Türkiye’ye gelmez ve kalmazdı. Ama o bütün zorluklara rağmen buraya yerleşti ve burada kaldı. Fikri ve dava olarak muzdariplerden ve çilekeşlerdendi. Bundan dolayı da gureba neslindendi.
Şevket Süreyya Aydemir’in ‘Suyu Arayan Adam serisi aslında bir ideolojik arayışın ürünüdür. Daldan dala ve ideolojiden ideolojiye atlamıştır. Ecevit de 12 Eylül darbesinden sonra ideolojik arayışını ifade eden Arayış dergisini çıkarmıştı. Muhammed Kayani de arayış içindeydi. Lakin o ilahi lütufları arıyor ve rızayı bariyi bulmaya çalışıyordu. Kısaca ümmeti bulmanın peşinde, ümmeti arayan bir adamdı. Allah rahmet etsin ve yakınlarına sabr-ı cemil ihsan eylesin. Arayışını da Çanakkale zaferi gibi ümmet çapında bir zaferle taçlandırsın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.