D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Güneşin Değeri, Gece Karanlığında Anlaşılır!

Güneşin Değeri, Gece Karanlığında Anlaşılır!

Nashat Aqtash, Esma Chamly, Enwer Mahmoud Helmy, Mahmoud el-Saied, Essam Abdelshafi, May Abdallah... “100 Yıl Sonra İlim Heyeti Çanakkale’de” programı kapsamında Türkiye’ye gelen ilim adamı ve yazarların bazıları...

Bu isimler ilk bakışta bize hayli yabancı görünüyor. Çünkü onların adları alfabe farkından ötürü İngilizce yazılıyor. Bu isimleri Osmanlı harfleri ile yazsa idik ne olurdu? Şöyle olurdu: Neşet Aktaş, Esma Çamlı, Enver Mahmud Hilmi, Mahmud el-Said, Essam Abdülşafi, May Abdullah...

Çanakkale’yi dedelerimiz misafirlerimizin atalarıyla beraber müdafaa etti, ama daha sonra müştereklerimizi koruyamadık. Yani, alfabe birliğimizi sürdürebilse idik, çok farklı bir tablo sözkonusu olacaktı. Baştan iki kişinin isminde yer alan iki kelime ilgi çekici: Aktaş ve Çamlı... Lübnanlı Esma Çamlı cedlerinin menşeinin Türkiye’nin Bulgaristan sınırındaki Çamlı köyünden olduğunu ve bu ismi muhafaza ettiklerini söylüyor. Filistinli Neşet Aktaş’ın bize anlattığı böyle bir hikâye yok. 

Misafirlerimizin zaman zaman konuşma fırsatı oldu. Neşet Aktaş konuşurken Filistin’in yaşadığı asırlık zulmün bir alev yalımı halinde ifade edildiğini hissediyorsunuz. Başlıktaki söz onun: “Güneşin değerini gece karanlığında anladık...” 

Herhalde 1920’li, 30’lu yıllarda Filistin aydınları şunu tartışırmış: Osmanlı Arapları sömürdü... Bunu cerbezeli tarzda savunanlar yanında, Osmanlıların İslâm dünyasını koruyan, ayakta tutan bir güç olduğunu söyleyenler de varmış. 

Başlangıçta Filistin coğrafyasına göçen Yahudi nüfusun fazla önemi yokmuş. Zamanla sayı artmış. Filistin’in mandater devleti İngiltere bu göçün yaygınlaşması için gerekeni yapmış. Bunun gelecekte meydana getirebileceği problemler bölge halkı tarafından baştan pek tahmin edilememiş olmalı... Ve sonunda İsrail devleti kurulmuş. İsrail daha baştan “terör devleti”. Cumhurbaşkanlarından, başbakanlardan, üst kademe yönetimden teröre bulaşmayan yok gibi... En ünlü İsrail liderleri, bir zamanların en ünlü teröristleri, en çok Müslüman katledenleri...

Osmanlı Devleti’nin varlığının ne anlama geldiğini şimdi en derinden hissedenler Filistinliler...

“100 Yıl Sonra İlim Heyeti Çanakkale’de” programında konuşmalarda en çok kullanılan kelime Osmanlı... Yüz yıl önce bile Osmanlı isminin bugünkü kadar bölgede itibarlı olmadığını söyleyebiliriz. Çünkü İngiliz propagandası Osmanlı Devleti’ne teredütle bakılmasını zihinlere yerleştiriyordu. Tabiî Osmanlı Devleti yıkılınca bölge İngiliz ve Fransızların kontrolüne geçtiği için Osmanlı karşıtı propaganda yaygınlaştırıldı. Bir süre sonra “bağımsız”laşan devletçiklerin kimlik siyasetinin bir parçası oldu, Osmanlı düşmanlığı. “Osmanlı bizi sömürdü, onlara karşı bağımsızlığımızı kazandık!”

Bu kadar saçma bir iddia ne yazık ki bölge ülkelerinin tarih kitaplarında kemali ciddiyetle ifade edildi. Suriye Osmanlı’ya karşı savaşarak mı istiklâlini kazandı? Ya Irak veya Lübnan?

Bu ülkelerin statüsü konusunda ne yazık ki Lozan’da gerekli tavrı ortaya koyamadık, çünkü can derdine düşmüştük. Milli Mücadele devam ederken Osmanlı bakiyesi ülkelerin kendi kaderini tayin etmesi gerektiği tezini savunduk. Lozan’da bu iddiadan vazgeçtik. Manda yönetimleri bölgede güya bağımsız devletlerin geçiş dönemi oldu. Şerif Hüseyin hariç Osmanlı’ya ihanet ederek devlet sahibi olan ikinci bir isim yok. Buna rağmen, sanki bütün Arap ülkeleri Şerif Hüseyin’in şemsiyesi altında imiş gibi bir muameleye maruz bırakıldı. 

Zaman bölgenin birlik ve beraberliğinin, vahdetinin önemini en keskin şekilde ortaya koydu. Osmanlı coğrafyasının Arap nüfusun yoğun oluduğu bölgelerinde yüz yıldır huzur yok, düzen bir türlü sağlanamadı. İyi kötü bir istikrar vardı, o da Sovyet sisteminin yıkılmasından sonra ABD tarafından bertaraf edildi. Saddam Hüseyin’in Sovyet dönemindeki Rusya desteği ümidi ABD müdahalesi sırasında boşa çıktı. 

Ya şimdi? 

Saddam’a destek veremeyen Rusya şimdi Esed’in yanında. Hem de Amerika’nın tasvibi ile...

Bu durum bölge üzerinde oynanan oyunun büyüklüğünü göstermiyor mu? 

***

Yüz yıl önce İlim Heyeti’ni teşkil edenler gerektiğinde Arapça, gerektiğinde Türkçe konuşuyorlar. Devlet erkânı da Türkçe yanında Arapça’ya vâkıf. Tabiî şimdi durum çok farklı... Heyette çat pat Türkçe bilenler var, Esma Çamlı gibi. Neşet Aktaş ise hiç Türkçe bilmiyor. Sohbet sırasında Mustafa Özcan da yanımızdaydı, bize tercümanlık yaptı. Neşet Aktaş kırk yıl öncesine kadar büyüklerinin kendi aralarında Türkçe konuştuklarını, buna çok canlarının sıkıldığını söyledi. Türkçe bilme ve konuşmanın bir statü gibi görüldüğü anlaşılıyordu...

***

100 yıl sonra İlim Heyeti Çanakkale’de Programı’nı destekleyen Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Doç.Dr. Kudret Bülbül, bu faaliyete gerçek bir heyecanla destek verdi. Çanakkale’de bir sabah programı icra edildi. Çanakkale Valisi’nin de katılıp konuşma yaptığı bu programda Kudret Bülbül de kapsayıcı bir konuşma yaptı. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Yücel Acer, heyeti kabul etti ve bilhassa ilgilendi. Heyetin şerefine akşam yemeği verdi. Misafirler burada kısa konuşmalar yaptılar. İstanbul valisinin kabulü, Cumhurbaşkanımızın İstanbul’da bulunmasından dolayı iptal edildi. Kültür Bakanı yurtdışında idi, bakan yardımcısını görevlendirdi. O da müsteşarını görevlendirmiş. Sonra müsteşar bey de Ankara’ya dönmüş. Kısa bir Topkapı Sarayı gezisi ile 100 yıl sonra İlim Heyeti Çanakkale’de Programı veda yemeği ile tamamlanmış oldu...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi