Milliyetçilik Yola Özürlü Çıkınca…
Kavmiyetçilik, modern Batı türü milliyetçiliğin kadîm şeklidir. Fransız İhtilâli öncesi milliyetçilere “kavmiyetçi” dendiği gibi İslâm dünyasında milliyetçilik yapanlara da “kavmiyetçi” denirdi.
“Milliyetçilik” laik karakteriyle Batılı ulusçu yapıya benzeyerek İslâmî zeminini bütünüyle kaybediyor. Cumhuriyetin başından bugüne gelen çeşitli milliyetçi akımların yapısında görüldüğü üzere milliyetçiliğin İslâm’la bağı hem teorik, hem de sosyal mânada yeteri kadar açık değildir.
Bu özelliğini sürdüren milliyetçiler umumiyetle İslâm’ı, kendi eklektik bakışlarıyla “millî-mânevî ve mukaddes değerler” arasında sayar ve hizmet eder. Bu tavır milliyetçilerin muhafazakâr olarak görülmelerine vesile olabiliyor. Fakat mesele Cumhuriyet devletinin İslâmî yönden ıslahına ve anayasanın yapısının değiştirilmesine gelindiğinde İslâm’ın ağırlığıyla milliyetçilik arasındaki çatışma kendisini açıkça göstermeye başlıyor.
MİLLİYETÇİLİK BAŞTAN YOLA KÖTÜ ÇIKTI
Böyle bir durumda milliyetçilik, İslâm faktörünü temele almaktan imtina ediyor ve Atatürk milliyetçiliği şablonuna sığınıyor. Bu mânada milliyetçilik için laik karakterli “milliyetçi devlet” asıldır, İslâm “detaydır.” “Aslın”, “detayın” hizmetine girmesi gerek.
Bunlara göre İslâm milliyetçiliğe hizmet etmeli, ancak bu hizmet etme vasfını koruduğu müddetçe “milliyetçi devletin değerleri arasında sayılabilir.” İslâm bütünüyle kendini merkeze koyarsa bunun adı “milliyetçilik değil, ümmetçilik olur.”
Mâlûmdur ki Kürt milliyetçileri de “Bütün dünya İslâm’ı bıraktı, bir biz onun yükünü yüklendik, yeter artık, bu yük ağır geliyor, onu haklarımıza kavuşuncaya kadar bırakmak zorundayız.” diyorlar.
Bazı Türk milliyetçisi hareketler İslâm’ın Türklere sağladığı siyasî ve medenî imkânları kabul ediyor ve yüceltiyorlar. Fakat İslâm’ın anayasada ve devlet yapısında güçlü olmasının “inanca dayalı cephelere ve bölücülüğe yol açacağını” ileri sürerek, problemli olan Atatürkçü devlet yapısının devamına destek veriyorlar.
Milliyetçi akımın içinde olan Prof. Abdulhaluk Çay’ın ifadesinden anlaşılacağı üzere, “milliyetçi için millet-din ilişkisi asıl-detay, kalıcı-geçici ilişkisidir.” Ona göre milliyetçi için kavim-devlet asıl, din ise zamana göre değiştirilebilen bir detaydır.
Türkiye’nin Batılılaşmayı tercih etmesini “Türk milleti İslâmiyeti seçerken olduğu gibi zamanın şartlarında özünden bir şey kaybetmeden kültür değişimlerine ayak uydurabilen bir yapıdadır” der ve ardından Batılılaşma tercihini Türklerin kendilerini koruma becerisinin tabii bir neticesi sayar. İslâm’ı, “Türk milleti” için sadece mânevî değerlerden bir değer olarak gösterir.
Abdulhaluk Çay’ın bu tavrı, klasik bir milliyetçi tavrıdır. Milliyetçilerin çoğu kabul etmese de durdukları yer burasıdır.
Milliyetçilerin İslâm’la bağı devlet ve sosyal yapı yönüyle güçlü değildir. İslâmî değer ve müesseselerin bütünüyle fonksiyonel olması yerine, onların bir kısmını kontrol altına almakta bir vasıta olarak kullanmak üzere açık tutmanın gereğine inanırlar. Atatürk milliyetçilerinin yaptıkları da bu yöndedir.
MİLLETTEN SÂDIR OLMAYAN MİLLİYETÇİLİKLE ÂBÂD OLAMADIK
Milliyetçiliğin farklı bir tonu ve İslâm karşıtlığı daha belirgin olan ulusalcılık, sol ve sağ görüşlü ve ateist olmak üzere üç türlüdür. Milliyetçilerden farklı olarak İslâm’ı tamamen reddeder veya ferdî ve seküler bir konumda görürler. İslâmî bir hukuk sistemi yerine vesayetçi, katı laik milliyetçi bir devlet yapısını savunurlar.
İslâm etrafında millet olunduğunda bu tür milliyetçi hareketler “posa” hâline geleceği için Osmanlı’yı Türk milliyetçiliği yapmadığından dolayı suçlarlar. Ulusalcı Kürtçüler de Selahaddin Eyyûbi’yi Kürt milliyetçiliği yapmadığı için önder olarak kabul etmezler. Böyle bir milliyetçiliğe ihtiyaç var mıydı? Doksan yıl geçti “millet”ten sâdır olmayan milliyetçilikle âbad olamadık.
İstiklâl Harbinde Türklerle din kardeşleri olan Kürtler, bugün Kürt milliyetçiliği ile etnisitelerine aidiyet taşıyan hüviyetle federasyon olmak istiyorlar. Eninde sonunda Atatürkçü Cumhuriyet ideolojisinin bu bölünmeyi getireceği belliydi.
Adam gibi, yani İlk Meclis’teki gibi İslâmca milliyetçilik olsaydı bugünkü sosyal çatışmalar olmazdı. İslâmî zemine dayanmayan seküler milliyetçiliğin hâli ortada. Yapacak ve söyleyecek bir şeyleri var mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.