Savaşın Yeni Yüz Yılı...
Umumi Harb/Dünya Savaşı yüz yılı geride bıraktı. 1. Dünya Savaşı’nın yeni yüzyılındayız. Sömürgeci batı, dünya haritasını bu savaşın ateşkesinde kendi kafasına göre çizdi. Bu savaşın merkez coğrafyası, her şeye rağmen o zamanlar “yakın şark” denilen, sonradan “ortadoğu” denilecek olan İslâm’ın merkez topraklarıdır...
Savaşta Almanlar yenilmiş, fakat ciddi bir toprak kaybı ile karşılaşmadan devletlerini sürdürmüşlerdir. Mağlup Avusturya-Macaristan İmparatorluğu iki ayrı devlet haline gelmiştir. Zaten Macaristan yarı bağımsız bir ülke idi... Bir tek Osmanlı Devleti paramparça edildi. Mirası hoyratça paylaşıldı...
Osmanlı Devleti’nin toprakları paylaşılırken halkına ne istediği sorulmadı. Biz de Osmanlı coğrafyasındaki halkların kendi kaderini tayin hakkını savunamadık. Kendimizi kurtarmayı çözüm zannettik.
Lozan’da, yani Yakın Şark İşleri Konferansı’nda Türkiye sınırları belirlenmekle kalmadı, Osmanlı toprağı olan ülkelerin paylaşılması ve Osmanlı Devleti’nin hukukun sıfırlanması işlemi yapıldı. Biz de Osmanlı borçlarını kabullendik fakat onun yüzlerce yıllık hukukundan vazgeçtik. Hilafet bu hukuku belli ölçüde temsil ettiği için yok edildi. Çünkü birçok milletlerarası anlaşmada Müslümanların hilafet kurumu çerçevesinde hukuku korunmaya alınmıştı.
Osmanlı’yı bize yıktırıp mirasını paylaşanlar, İslâm coğrafyasını sürekli kontrol altında tutabilmek için Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasını gerekli gördüler. Yani sırf Yahudiler istediği için Filistin’de İsrail devleti kuruldu tezi tek başına açıklayıcı değildir. İngilizler, batılı sömürgeciler gerekli gördüğü için de İsrail kuruldu...
Bugün şartlar batıya İsrail’i bölgenin ve dünyanın başına bela etmenin maliyetinin yüksekliğini gittikçe daha fazla hatırlatıyor.
Yeni yüzyılda Batı’nın nihai seçimi İsrail ile Türkiye arasında olacak.
İsrail’in devlet olarak varlığı yetmiş yıla yaklaşıyor... Bu 70 yıl bölgede huzurun, istikrarın, barışın esamisi okunmadı. Avrupa’ya, ABD’ye arkasını dayayan siyonistler Filistin’i şiddetle, terörle ele geçirmeye devam ettiler. 1948’de öngörülen Arap Filistin ile İsrail haritalarının nasıl değişim geçirdiğini görmemek mümkün değil. Bugün dahi İsrail Filistin’e karşı toprak kazanıyor, habire yeni yerleşmeler açıyor...
Dünya sistemini zehirleyen esas unsur İsrail’in bölgedeki gayri meşru varlığıdır. İsrail meşruiyet çizgisine çekilebilir mi? Bunun mümkün olamayacağını yaşanılan tarih gösteriyor.
Her meşruiyet hamlesi İsrail’in saldırgan tavırları ile bertaraf ediliyor. Bölgede İsrail’i dengeleyecek tek güç Türkiye. Türkiye uzun süre bu konumda görünmekten kaçındı. Şimdi eninde sonunda olacak olanla karşı karşıyayız. Türkiye güçlenen varlığının İsrail için tehdit olduğunun farkında. Bunun doğuracağı sonuçlar da görülmez değil. Fakat Türkiye’nin kendini gerçekleştirmesinin başka bir yolu da yok.
İsrail’in bölgedeki varlığı Suriye meselesinin çözümünü güçleştiriyor, belki de imkansızlaştırıyor. Suriyede çözüm, meşru devlete dönüş, Türkiye’nin bölgedeki tesirini artıracak. Bunun sonuçlarını abartarak dünya siyasetini Türkiye aleyhtarlığına yönlendiren İsrail’dir.
İsrail’in ne olacağı Türkiye’nin ne olacağına bağlıdır. İşte bir türlü vuzuha kavuşturulamayan mesele...
Türkiye bugünün dünyasında güçlü olarak var olmak zorunda. Dünya sistemi bunu zorluyor. Dünyanın hükümranları bunu çok iyi biliyor, fakat İsrail’in güvenliğini de birinci mesele olarak görmekten de vazgeçemiyor.
Olan Suriye’ye oluyor. Hem yüzyılların mirası olan umran eserleri, şehirler tahrip ediliyor, hem de insan unsuru öldürülerek veya sürülerek yok ediliyor.
Böyle bir Suriye hiç şüphe yok ki İsrail’in en fazla istediğidir.
Birinci Dünya Savaşı’nın arka planında Siyonizmin İsrail’i kurma projesi vardı. Eğer İsrail’in varlığı ortadan kaldırılmayacaksa veya meşru bir zemine çekilemeyecekse, savaşın ikinci yüzyılının seyri daha şiddetli gelişmelere gebedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.