Güneşteki Patlamalar Kimin Marifeti?
Ünlü Arap sunucusu Faysal Kasım, güneşteki patlamaları bile Kaide veya IŞİD tarzı hareketlerin üstlenmekten kaçınmadıklarına temas etti . Nitekim, 1996 yılında Suudi Arabistan’ın Hubar kentinde bir yerleşim sitesine yönelik saldırı Kaide tarafından üstlenilmişti. Halbuki, Amerikalılar ilk andan itibaren İran parmağından şüpheleniyor ve İran’ı suçluyorlardı. Suudi Arabistan ise İran’a kol kanat geriyor, perde oluyordu. İlişkilerinin zedelenmesini istemiyordu. Lakin sonunda bombacı Ahmet İbrahim El Mugassal Beyrut’ta enselendi ve Suudi Arabistan’a iade edildi. Böylece 20 yıla yakın sır perdesi arkasında kalan olay kesin olarak aydınlanmış oldu. Darısı diğerlerinin başına. Son birkaç haftada terör dünyayı dolaşmaya, turlamaya başladı. Jules Verne’nin kitabının çevirisinde olduğu gibi biz buna eski ifadesiyle turlamaktan ziyade devr-i alem diyoruz. Paris’i ayağa kaldıran ve Batı’yı topyekün teyakkuza sevk eden eşzamanlı saldırılardan sonra patlamaların adresi Afrika’ya kaydı. Mali’nin başkenti Bamako’da Radisson Blu Otelinde rehine alma eylemi gerçekleştirildi. Olay tıpkı Nairobi saldırısını andırıyor. 2013 Eylülünde Nairobi’de gerçekleştirilen Westgate Alışveriş merkezine (AVM) yönelik saldırıda düzinelerce insan hayatını kaybetmişti. Bu olayı da Kaide’nin Somali kolu olan Şebab örgütü üstlenmişti. Bamako Radisson Blu Otelinde olduğu gibi Müslümanlar bir kenara çekilmiş ve ilişilmemişti. Nairobi veya Bamako’da birkaç Müslümanın hayatının bağışlanması karşılığında Suudi Arabistanlı yazar Muhammed Hadif’in ifadesiyle Batı, bu eylemlerle birlikte bir kez daha Müslümanlar açısından güvenli bir yer olmaktan çıkmıştır.
***
Dünyayı turlayan terör olaylarının birbiriyle bağlantısı var mı? Ya da başka bir ifadeyle planlayıcılar arasında (masterminds) eşgüdüm veya paralellik var mı yoksa olaylar birbirinden bağlantısız mı? 1996 yılında Hubar’dan sonra 1998 yılında 11 Eylül’ün yeni bir provası niteliğinde Darusselam ve Nairobi’ye yönelik olarak eşzamanlı çifter bir saldırı gerçekleştirildi . Yine iki yıl aradan sonra 2000 tarihinde ise Aden’de USS Cole gemisine saldırıldı. Nairobi-Darusselam saldırılarıyla USS Cole gemisine saldırıyı aynı ekibin işlediği ileri sürüldü. Bu iki saldırının da beyni olarak Yemenli Muhammed Omar al-Harazi gösterilmiştir. Bir dönem Afganistan’da kalan Harazi olayların ardından sırra kadem basmıştır. Dikkat çekici hususlarından birisi eylemcilerin veya planlayıcıların bol kod adı kullanmalarıdır . Kaide ismi sabit kalsa da onun kolları sürekli olarak organizatörleri gibi isim değiştiriyor. Adeta bin bir surat gibi bin bir isimleri var. Sonrasında da Kaide ve IŞİD sadece birer marka haline geldiler. Ayrıca ‘taklitlerimizden sakının’ diye bir uyarıları da yok. Her isteyen bu kisveye bürünüyor ve ana örgüte biat ediyor. Paris saldırılarını IŞİD üstlendi. Ona nazire Bamako Radisson Blu oteline saldırıyı da Kaide’nin alt kollarından birisi üstlendi. 2013 yılına kadar, Muhtar Belmuhtar tarafından komuta edilen Batı Afrika Cihad ve Tevhid Hareketi daha sonrası Cemeatü’l Murabitin adını almıştır. Son saldırıyı da bu örgüt üstlendi. Peki, ama niçin, amaçları ne? Bunun bir zahiri gerekçesi var bir de örgütler arasında çekişme ve yarış var. Bayrak taşıma, geride kalmama yarışı! Başka bir deyişle: Markalar savaşı! Kaide ile IŞİD arasında bir yarış. Kaide, IŞİD’den geri kalmak istemiyor. Sesini bu tür eylemlerle duyuruyor. Nitekim Suriye’de Culani ile Bağdadi arasında kıyasıya ve ölümcül bir yarış var. Örgüt Fransızlar tarafından öldürülen Ahmet Telemsani’nin intikamını aldığını duyurdu. İkinci gerekçeleri ise Bamako’da tutuklu bulunan yandaşlarının veya mahkumların salıverilmesi. Üçüncüsü Mali’nin kuzeyine yönelik baskıların kaldırılması. Peki! Hedeflerine ulaştılar veya bir kazançları oldu mu? Varlık göstermekten başka veya İŞİD’e nispet yapmaktan başka eyleme değecek ortada somut bir kazanım yok.
***
Temaatü’l Murabitin Bamako’yu hedef alan bu eylemi İmaretü’s Sahra örgütüyle müştereken yaptıklarını açıkladı. Böylece bir eylemle iki örgüt ismini birlikte duyurmuş oldu. Buradan baktığınızda Antalya G-20 zirvesinde söylenildiği gibi ortaya kolektif bir terör görüntüsü çıkıyor. Kimileri de buna küresel ağ diyorlar. Bu tip abartılar 11 Eylül öncesinde zihinleri operasyona hazırlamak maksadıyla Kaide için de yapılmışı. Kaide’nin küresel bir cihat hareketine dönüştüğü ve 60 bin savaşçısının olduğu ileri sürülüyordu. Lakin Afganistan işgaliyle birlikte bunların operasyon amaçlı abartılar olduğu ortaya çıkmıştır.
Bu işler organize işler mi yoksa geçişli, sari, bulaşıcı bir hastalık mı? Psikolojik ve sosyolojik rahatsızlıklar da bulaşıcıdır. Fiziki hava gibi nasıl ki manevi bir hava da varsa fiziki bulaşma gibi fizik ötesi bir bulaşma da olabiliyor. İyimserlik bulaşıcı olduğu gibi kötümserlik de öyledir. Dolayasıyla Paris ile Bamako saldırıları arasında en ufak bir bağlantı bile yok. Her iki eylem birbirinden şark ile garp kadar uzak. Beyrut saldırıları da öyle. Kimi örgütler dalgaya biniyorlar. Olaylar domino etkisi gibi birbirini tetikliyor.
Bu arada, kuklaları gördüğümüz kadar kuklacıları da görmemiz gerekiyor. 11 Eylül’de terör bahane edilerek dünya ayağa kaldırılmıştı. Ocaklara ateş düşürülmüştür. Bizi 11 Eylül miladından beri bir delikten(terör deliği) sonsuza kadar geçirmek istiyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.