Hadi mülâaneciler, savaşa!
Rus basın yayın organlarında “cemaat mamulatı” görüntüler ve tapeler geçit resmi yapıyor... Bilal Erdoğan’ın sakallı kişilerle çektirdiği fotoğraf... (Muhtemelen ciğerci dükkanının elemanları.) Sümeyye Erdoğan’a atfedilen bir görüşmenin ses kaydı... Montaj olduğu defalarca kanıtlanmış “sıfırlama” tapesi... Cemaat yayın organlarından derlendiği aşikâr yolsuzluk belgeleri...
Bunlar, Rusya’nın savaş malzemeleri...
Elbette arkasından “turpun büyüğü” gelecektir.
Geliyor:
Erdoğan yönetiminin DAEŞ’e destek verdiğini (“silah ve mühimmat” gönderdiğini) belgeleyen TIR baskını görüntüleri. Ki, en son Cumhuriyet gazetesi tarafından kullanılıp tüketilmişti.
Bir refikimiz, “Rusya’nın Türkiye’ye cevabı çok sert olacaktır. Önümüzdeki günlerde, Türkiye’nin DAEŞ’le işbirliğini kanıtlayan belgeler yayınlanırsa şaşırmamak lazım” diyordu.
Şaşırmayacağız...
Elbette adaletin keskin kılıcı inecek, bazı başlar düşecek...
Böyle diyordu Zaman gazetesinin profesör yazarı.
Bir başka Zaman gazetesi yazarı da, NATO’yu Türkiye’ye (yani Erdoğan’ın “sınır tanımaz” politikalarına karşı) müdahaleye çağırıyordu...
NATO’nun ve Batı dünyasının müdahalesine gerek kalmadı.
İstediğiniz ortam Rusya eliyle oluşturuluyor.
Olası bir “Türkiye-Rusya” savaşı için safınızı şimdiden belirleyin...
Erdoğan’ın Rusya eliyle cezalandırmasına ve “tasfiyesine” herhalde “hayır” demeyeceksiniz.
Can Dündar
Önce haberi okuyalım: “Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül, Milli İstihbarat Teşkilatı’na ait TIR’larla Suriye’ye silah ve cihatçı sevk edildiğine dair yaptıkları haberler ve yayımladıkları görüntüler nedeniyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ifade vermeye çağrıldılar.”
Can Dündar, Çağlayan Adliyesi önünde yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Biz kahraman değiliz. Gazeteciyiz. Ortada suçüstü yakalanmış bir hükümet var. Soruşturma sürecinin bu paniği daha da büyüteceğini düşünüyorum. Cumhurbaşkanı önceki gün ‘silah taşınsa ne olur? Taşınmasa ne olur?’ dedi. O zaman yayınlansa ne olur, yayınlanmasa ne olur? Bunun bir gazetecilik bir faaliyeti olduğunu herkes görüyor. Devlet bir şey yapıyorsa milletin bunu bilmeye hakkı var. Bu kez karşısında gazeteciler var. Bombaların kimin eline ulaştığı aydınlanmaya muhtaç. Tüm sürecin aydınlatılmaya ihtiyacı var.”
Dündar’ın cevabını mutlaka zekice bulmuşsunuzdur.
Ben de zekice buldum.
Erdoğan’ın, “Silah taşınsa ne olur, taşınmasa ne olur?” açıklamasına verilebilecek en akıllıca cevap elbette: “Madem öyle, biz de yayınladık. Yayınlansa ne olur, yayınlanmasa ne olur...” olacaktır, olmalıdır.
Fakat akıllıca cevaplar bulmak, ortadaki suçu “suç” olmaktan çıkarmıyor.
Devletin gizliliğine sızmak suçtur.
Devlet operasyonlarını faş etmek suçtur.
Gizli servis faaliyetlerini kamuoyu önünde tartışmak suçtur.
Bunu ben söylemiyorum... Yasa söylüyor.
Ha, yasayı beğenmeyebilirsiniz, devlet operasyonlarında şeffaflık aranması gerektiğini öne sürebilirsiniz... Ama “cari” olduğu sürece, yasaya aykırı davranamazsınız.
Dolayısıyla, “silah taşınsa ne olur, taşınmasa ne olur” açıklaması, doğru bir açıklamadır ama buna verilecek “yayınlansa ne olur, yayınlanmazsa ne olur” doğru ve masum bir cevap değildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.