Konya’da Tarihî Romanı Konuşmak...
Kendini en fazla bugüne ait görenler dahi tarihten kopamıyor. Tarih toplumun hafızası. Hafızasız kişilik teşekkül etmez, geçmişi olmayanın bugünü olmaz, insan dostunu düşmanını bilemez. Ne kadar kaçsanız, geçmişiniz, tarihiniz sizi takip eder.
Son yıllarda ülkemizde her yıl bine yakın roman yayınlanıyor...Türkiye Yazarlar Birliği’nin Türkiye Kültür ve Sanat Yıllığı’nın roman bölümünde sene içinde çıkan yüzlerce romanın künyesi yer alıyor. Elbette bu tam liste değil. Yüzlerce roman içinde tarihî romanların büyük yekûn tutmasının bir anlamı olmalı.
Bizim öğretim sistemimiz tarihi sıkıcı dersler arasına sokmuştur. Hangimiz ilk veya orta öğretimde okuduğumuz tarihle ilgili güzel hatıralara sahip?
Tarihî roman belki de bu sıkıcı tarihi aşmanın bir yolu olarak son senelerde bu kadar öne çıktı.
Daha öncesinde, büyük romancılarımızın tarihe yönelişinin bilhassa yakın tarihle ilgili gerçekten kaçışa bir tepki olduğunu düşünebiliriz. Resmî tarih bize kendi gerçekliğini dayatıyor. Bunun inanç seviyesinde bir telkin olduğunu, bütün öğretim kademelerinde hâlâ Atatürk ve inkılâp tarihi dersleri okutulduğunu dikkate alırsak, neredeyse bu alanın tamamıyla araştırma inceleme ve gerçeklere ulaşma imkânlarının dışında tutulduğunu söyleyebiliriz. Hollandalı tarihçi, yakın tarihimizle ilgili değerli kitapları olan Erik Jan Zurcher, Türkiye’de Kemalist tarihçiliğin gittikçe katılaştığını, ortodoks bir tarih görüşü haline geldiğini söylemekte haklıdır.
İşte böyle ilmin konuşmadığı/konuşamadığı zamanlarda edebiyata iş düşer. Kemal Tahir’in, Tarık Buğra’nın yakın tarih romanları anlattıkları dönemi kavrama yönünden bir çok araştırma inceleme kitabından edinilemeyecek doğru sonuçlara götürür okuyucuyu.
Tarihî roman olarak yazma ihtiyacının, tarihi roman olarak okuma ihtiyacını karşılaması kabul edilebilir bir durum mudur?
Yazarlarımızın birçoğu roman yazmak iddiasıyla bildiğimiz tarihî olayları basit bir tarzda, bazen hiç bir kişi veya vak’a ilave etmeden önümüze koyuyorlar. Su tür yazarlar mesela Osman Gazi’den başlayıp Osmanlı padişahlarını veya Mevlâna’dan başlayıp ilim ve edebiyat tarihimizin büyük şahsiyetlerini yazıyorlar. Bu yüzden çok sayıda romanlık iddiasında tarihle ilgili kitap ortaya çıkıyor.
Bunların “roman” olanları yok mu?
Varsa da az. Tarihî bir konuyu yazarken romanın hakkını vermekten de vazgeçmemek lâzım. O yüzden şahsen bu tür kitapların çoğunu avamî tarih kitabı kategorisinde görmekten yanayım.
Buna rağmen son yıllarda tarihi konuları işleyen, ama edebiyat kavramından da haberdar olduğu için özü kaybetmeden güzel eserler ortaya koyanlar da var elbette.
Tarihin ilgi çeken bir tür, romanın kolay okunabilir bir tarz olmasının kolaycılığından uzak durmak gerekiyor.
27 Kasım Cuma sabahı Konya’da başlayacak 3. Milletlerarası Tarihi Roman ve Romanda Tarih Bilgi şöleninde konuşulacak konuların başında bu geliyor
Son yıllarda yayınlanan tarihî romanlar arasında Mevlâna veya Şems’le ilgili olanlar da bir hayli. Bu “Konya” romanlarının bir eleştiri süzgecinden geçirilmesi de ihmal edilmemeli. Hiç bir dönemde yayın sahası, edebi alan bu kadar başıboş olmamıştı. Basının kültürden edebiyattan uzak durması, dergilerin edebiyat eleştirisini ihmali, edebiyat camiasının bu konudaki görüşlerinin kamuoyuna ulaşmaması ciddi bir mesele olarak görülmeli.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.