Diyarbakırlı kadının sorusu
Niye cami yakıyorlar? Bu soruyu halktan bir kişi (bir haftadır evine gidemediğini söyleyen Diyarbakırlı bir kadın), HDP yöneticilerine sormuş... “Niye cami yakıyoruz? Niye Mushaf yakıyoruz? Niye birbirimizi öldürüyoruz?”
HDP’li yöneticinin cevabı şu olmuş: “Bir ara parti binasına uğra... Anlatırım.”
Cevap, “Gençlere söz geçiremiyoruz. Yakıp yıkıyorlar. Bizi bile pasif davranmakla suçluyorlar...” olsaydı, HDP’nin dilemmasını anlayabilirdik, duruma toleransla yaklaşabilirdik.
Hayır, HDP devletin operasyonlarına engel olmaya çalışıyor...
Gençler barikat kursun...
Hendek kazsın...
Sağa-sola mayınlar döşesin...
Uzun menzilli silahlarla asker-polis öldürsün...
Barikatların arkasında “komün hayatı” yaşasın...
İnsanları göç ettirsin...
Bölgeyi yaşanamaz hale getirsin...
Bunu istiyorlar ve terörün “masuniyetini” savunuyorlar.
Nitekim önceki gün, “Sur” ilçesine doğru bir yürüyüş düzenlediler... Devletin, operasyonlara son vermesini, geri çekilmesini, mümkünse ortalıkta görünmemesini talep ediyorlar.
Niye?
Çünkü hendek siyasetini “asayişsizlik” olarak görmüyorlar. Eli silahlı gençlerin varlığından herhangi bir rahatsızlık duymuyorlar. “Bu gençler” (“bu gençler” diye yumuşatmayı tercih ediyorlar), demokratik bir ülkenin tesisi için “mücadele yürütüyor”muş... (HDP’nin ve PKK’nın yayın organı olan gazetede “bu gençler”in davranışını gerekçelendiren, onaylayan, hatta meşrulaştıran sayısız makale ve yorum yayınlanıyor. “Bu gençler”, hendek siyasetiyle, aynı zamanda dinsel gericiliğe ve “Saray gladyosu”na karşı savaşıyormuş. Demek ki camiler, “dinsel gericiliğin sembolü” sayıldıkları için kundaklanıyor. Kurşunlu Camii’nden sonra, Ulu Cami de kundaklandı...)
HDP’nin toleranslı yaklaşımı, açıkça “terör destekçiliği”dir.
Ki, bunu hiçbir zaman gizlemediler.
Eş Başkanlardan “Bayan” olanı, hendek kazılan bölgelerden daha çok oy aldıklarını söylemişti... “Bay” olanı (ve mütemadiyen yalan söyleyeni) ise, hendekçi teröristlere yönelik operasyonu “devlet terörü” olarak yorumlamıştı.
En akil geçineni ise (bir profesördür, “terör”le, “şiddet”li sonuç alınamayacağına ilişkin sayısız beyanatın sahibidir), hendekçi gençler için açlık grevine oturmuştu.
Hasan Cemal’imiz de (bu fırsatı kaçırır mı?), bölgeye gidip, hendekçi gençlerle “komün muhabbeti” yapmıştı. İşbu Hasan Cemal, silahların bırakılması gündeme geldiğinde, dağ bayır dolaşıp, “Niye silah bırakıyorsunuz ki? Ne karşılığında?” diye PKK’lı ayırtmış bir kişidir ve de yatacak yeri yoktur.
Hendek siyasetinin faziletlerini anlata anlata bitiremeyen HDP, oysa, “yasal ve anayasal süreçlerin” yanında yer alacağı, çözüm sürecine “bu şekilde” katkı sunacağı vaadi ile halktan oy istemişti... Dahası, “Türkiye partisi” olacaklardı, Türkiye’nin dertleriyle dertleneceklerdi.
Bölge partisi oldular, bir kimliğe sıkışıp kaldılar. Artık sadece terör örgütünün dikte ettiği “gündem”i savunuyorlar.
Fakat ben, hâlâ “Bir haftadır evime gidemiyorum” diyen Diyarbakırlı kadının sorusundayım:
Niye cami yakıyorlar?
HDP’nin buna bir cevabı var mı?
İsmi Selahattin olan ve bu ismin hakkını vermesin beklediğimiz Bay Eş Başkan’ın buna bir cevabı var mı?
Bayan Eş Başkan, “Cami havadan bombalanmış. Pekekenin hava gücü mü var ki, cami yaksın?” demişti.
Camiyi PKK’nın “kara gücü” yaktı hanımefendi.
Buna bir cevabınız var mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.