Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Barış istiyormuş!

Barış istiyormuş!

Barış, evet... Barış istiyorlar. Barışın, ancak ve sadece savaşan iki taraf arasında gerçekleşebileceğini bile bile istiyorlar bunu. “Hangi tarafla hangi taraf barış yapsın?” sorusuna karşılık arama gereği duymadan istiyorlar barışı. 

Ben de istiyorum barışı.

Ortada “savaşan” iki taraf görmüyorum “Kürtlerle Türklerin savaşı” ifadesini haklı çıkaracak herhangi bir asayişlik hatırlamıyorum ama istiyorum.

Barış olsun.

Örgüt silah bıraksın.

Eksikliklerimiz masaya yatırılsın...

Nedir sorun? Çözülsün.

Bunun naif bir talep olmadığını hatırlatmama gerek bile yok... Bugüne kadar yapılan bütün demokratik düzenlemelere ve iyileştirmelere destek vermiş bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak istiyorum ve diliyorum barışın gelmesini. Bedel ödemiş bir gazeteci olarak istiyorum. “Terör”ün gerekçesi sayılan hak ihlallerini sonuna kadar eleştirmiş bir gazeteci olarak istiyorum. “Dil yasağı, harf yasağı, ana dilde savunma yasağı” gibi saçmalıkların sona ermesini sevinçle karşılamış bir gazeteci olarak istiyorum.

İlginçtir, Hasan Cemal de “barış” istiyor.

Hasan Cemal’le farkımız şu:

Hâlâ silahın meşru olabileceğini düşünüyor. Silahlı terör eylemlerini “hak arama mücadelesi” sayıyor. Eylemcileri de “özgürlük savaşçısı” olarak niteliyor.

PKK’yı üreten sosyoloji midir?

Daha doğrusu, Kürt coğrafyasındaki amansız devlet baskısı mı PKK’yı üretmiş ve meşrulaştırmıştır?

Bu soruya, “Evet, öyledir. PKK’yı üreten Kürt sosyolojisidir” cevabını verebilirsiniz. Basit bir mantık yürütmeyle, yani “neden sonuç” kuralını işleterek bu sonuca ulaşabilirsiniz. Ama “doğru sonuç”a ulaşmış olabilir misiniz?

Kürt coğrafyasındaki (artık tarih olmuş) amansız devlet baskısı psikolojik bir kırılmaya yol açmıştır ama PKK’nın neşvü nema bulduğu alan burası (yani vaki mağduriyetler) değildir. PKK, çünkü, üretilmiş bir örgüttür. Sadece Kürt coğrafyasına monte edilmiştir ve o coğrafyayı değiştirmesi (feodal bağlardan arındırması ve modernleştirmesi) istenmiştir.

Şunu demeye çalışıyorum:

PKK, mahut “kırılma”yı kullanarak (o kırılmaya istikamet tayin ederek, yani sorunu “kimlik sorunu” haline getirerek) kendisini Kürt coğrafyasında var etmeyi başarmıştır ama asla “özgürlükçü bir hareket” değildir. Eli silahlı militanlar da, Hasan Cemal gibilerin zannettiği gibi, “özgürlük savaşçıları” değildir.

PKK, sadece bir terör örgütüdür.

Kullanana göre, fikir ve hedef değiştirmektedir.

Bunun ötesinde bir şey değildir.

Biraz yukarıda Hasan Cemal’in de “barış” istediğini söylemiştim.

Kendisi anlatsın: “İki tarafı yeniden masaya itmek lazım.

Bunun için AKP içindeki ‘makul unsurlar’la Öcalan’ın devreye sokulması ve Erdoğan’la Kandil’in masa için ikna edilmesi, galiba, bugün için tek çare olarak gözüküyor. Silahın kullanım tarihi, eski deyişle miadı dolmuş durumda. Tek yol, bir an önce, parmakların tetikten çekilmesi ve ‘ama’sız, fakat’sız ‘müzakere masası’na oturulmasıdır.”

Üç şey söyleyip kapatacağım:

BİR- Bir masa kuruldu. Ama Hasan Cemal ve “taifesi” masanın devrilmesi için elinden gelen her melaneti sergiledi

İKİ- Silahın miadını doldurduğu artık her kesimden kabul gören bir gerçekti. Ama silahsızlanma gündeme gelince Hasan Cemal dağ bayır dolaşıp, silah bırakmaması için örgüte telkinlerde bulundu: “Sakın silah bırakmayın. Ne karşılığında silah bırakacaksınız ki?”

ÜÇ- Hasan Cemal barış istiyor. Ben de hangi yüzle kamuoyunun önüne çıktığını merak ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi