D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

“İsrail Can Dostumuz”dan Bugüne

“İsrail Can Dostumuz”dan Bugüne

Ogünleri hatırlamaya var mısınız? 

Deniz Kuvvetleri Kumandanı Başbakan’ın resmi kabulüne hariçten rakı getirterek laikliğimizi koruyor, 2. Başkan Bir-general ise, sık sık kargaların kahvaltı vakti, dış ilişkilerimizi geliştirmek için İsrail’e gidiyordu... Bir yerlerden –nedense- İslâm düşmanlığı niyetine koyu bir Arap düşmanlığı yayılıyor, Müslümanlığın aşırısı, ılımlısı bir sayılıyordu. Düşmanın kod adı “irtica” idi. İşte o günlerde Türkiye, bütün varlık sebeplerini reddederek, kendi meşruiyetini tehlikeye düşürme pahasına İsrail’le sıkı ittifak kuruyordu. Türkiye’nin derin ve etkili odakları bu tonda konuşurkan, İsrail’den gelen haberler iç açıcı değildi. Millî eğitim bakanı, Ermeni katliamının Yahudi soykırımı gibi müfredata alınmasını gündeme getiriyor, diğer iki bakan ise, Türkiye’nin Ermeni soykırımını tanımasını ve özür dilemesini istiyordu. Türk hariciyesinin, bu yanlış görüşe İsrail hükümetinin katılmadığını belirtmesi talebi, “onlar bakanların görüşleri böyle bir şey yapamayız” cevabı ile karşılanıyordu! Türkiye’de kuvvetli bir İsrail istihbarat gücü olduğu gibi, çok müessir bir lobisi de vardı. 

Türk-İsrail ilişkilerinin nasıl “Ermeni” sorununa yol açacağını, İlk baskısı 1998’de yayınlanan Türkendülüsiye/Hilal Operasyonu kitabımızda ele almıştık. Bu kitaptaki “Türkiye-İsrail ilişkileri ve ‘meşruiyet’ konusu” başlıklı yazıdan bazı alıntılar ve özetlemeler sunuyorum:

“Türkiye-İsrail ilişkileri son bir kaç yıldır TC’nin dış politikasının belkemiğini teşkil ediyor. AB ile ilişkilerin arzu edilen sonuca ulaşamaması, ABD ile görünürdeki sıcaklığına rağmen, askeri sahada zaman zaman ambargo görüntüsü Türkiye’yi İsrail’in kucağına itiyor. Hiç bir uluslararası ilişki sadece iki tarafı ilgilendirmez. Bir ülke ile kurulan ilişkiler başka ülkelerle ilişkilerden yalıtılamaz. Hele İsrail gibi, bulunduğu bölgede uluslararası zorlamalarla-dayatmalarla kurulmuş, ayakta tutulmuş ve her türlü fiili hoş görülmüş bir devletle çok yakın ilişkiler kuruyorsanız, çok sayıda devletin, ülkenin ve hatta halkın en azından husumetini çekeceğinizi tahmin edebilirsiniz. Nitekim Avrupa ülkeleri bunu bildikleri için, İsrail’le ilişkilerini Arap ve İslâm dünyası ile ilişkileri zedelemeyecek çerçevelerde yürütmektedirler.

***

Türk kamuoyu, şu an hasım bir komşu ülke konumunda olan Yunanistan’la halkı Müslüman ülkelerin ilişki geliştirmesini tepkiyle karşılıyor. Müslüman toplumların her şeye rağmen kendi ülkelerini desteklemesini istiyor bekliyor... Çünkü bu yakınlaşmaları düşmanıyla ittifak kurmak olarak kabul ediyor. Aynı hassasiyetin İsrail’le muhasım olan Araplar tarafından gösterilebileceğini ise dikkatten uzak tutuyoruz. 

Türkiye İsrail ilişkilerini sadece böyle bir bağlamda ele almak da mümkün. Türkiye’nin dünyada İsrail’le en son sıcak ilişkiler kurması gereken bir devlet konumunda bulunması sırf bu çok taraflı ilişkiler değildir. Türkiye İsrailin meşruiyetini mutlak tanıdığı an kendi hükümranlık alanı konusundaki iddiaları, talepleri karşılamakta sıkıntıya uğrar. 

Türkiye Devleti, Anadolu’da dokuz yüz yıllık bir varlığın mirasçısı. Önce Selçuklu, ardından Osmanlı Devleti bu toprakların hükümranı oldu. Bu toprakların büyük bir bölümünü Bizans hâkimiyetinden alan Selçuklular idi. Osmanlılar, Selçukluların hâkim olduğu sahalarla birlikte onların hâkim olamadığı, şu anda Türkiye sınırları içinde kalan topraklara da sahip oldu. Şimdi yaşadığımız topraklar üzerinde bizden önceki halklardan çok azı ile birlikte yaşıyoruz. Türkiye arazisi üzerinde Rum (Yunan)lar ve Ermeniler bu ülkenin otokton-yerli halkı oldukları iddiasını her zeminde ileri sürmekten geri kalmıyorlar. Bu iddialar henüz uluslarası kamuoyunda tam bir tasvibe ulaşmamış olabilir. Fakat bu durumu kesin bir veri olarak kabul edemeyiz.

Türkiye, Osmanlı Devletinin 700. kuruluş yıldönümünü uluslararası bir kutlama konusu yapmak için UNESCO’ya başvuruyor. Bu başvuru üzerine Almanyadaki Ermeni Enstitüsü Direktörü Dr. Eduard Ogenesyan’nın protestosu şöyle: “Bizim protestomuz tarihî ve etik itirazlarla ilgilidir. Bilindiği kadarıyla, 11. yüzyılda Oğuz Türkmenlerinin göçebe urukları Orta Osya’dan Avrupa’ya hareket ettiler ve medeniyet beşikleri olan devletlere karşı soyguncu saldırılarda bulundular. 1299’da Sultan Osman önderliğindeki vahşi kabilelerden birisi daha etkili kabile durumuna geldi. Bu tarihi Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşu olarak kabul etmek ilim açısından ilkel câhilliktir... Türkiye’nin yöneticileri Osmanlı İmparatorluğu’nun kanlı tarihinin başlamasını bayram ilan etmek isteseler, onlar herhalde Mehmed 2’nin Konstantinopol’ü viran ettiği ve Sırbiye, Hersegovine, Yunanistan, Arnavutluk, Moldova, Kırım Hanlığı, Bulgaristan ve hemen hemen tüm Anadolu’nun istilasına yol açtığı 29 mayıs 1453’den başlamaları gerekir....Yunan, Ermeni, Assiriyeli (Süryani?), Maronit, Bulgar, Kürdlerin yok edilmesi ve hırıstiyanların zorla türkleştirilmesi medeni Avrupa’nın haklı bir hiddetini uyandırmıştı. Öyleyse UNESCO neyi bayram edecek.”

Bu metni doğru okuduğumuz zaman, Türkiye Devleti’nin üzerine oturduğu vatanın meşruiyeti konusunun gündeme getirildiğini görürüz. Türkiye Devleti, başka ülkeler üzerinde binlerce yıl önce yaşamış halkların dönüp hükümran olmasını, devlet kurmasını mutlak olarak tasdik edecek bir ilişkiler çerçevesi kurarsa böyle tepkiler ve taleplerin muhatabı olmaktan kurtulamıyacaktır. 

Bu yıl İsrail’i kurma kararının alındığı Bazel Siyonist kongresinin yüzüncü yılındayız. 1897 toplantısının üzerinden yarım asır geçtikten sonra 1947’de İsrail Devleti kuruldu. Yahudiler yurtlarından sürüldükten sonra Mev’ud ülkeye dönme idealine yüzlerce yıl sonra, şartlar müsait olduğu bir dönemde ulaştılar. 

Sevr projesi de Asya’dan gelmiş barbar Türkleri işgal ettikleri Anadolu’dan sürme esasına dayanıyordu. Hıristiyanların hâkim olduğu bir ülke olan Anadolu’nun müslümanlar tarafından zaptı bazılarınca ilanihaye kabul edilebilir bir durum değildir... Ülke müslümanlardan temizlendikten sonra otokton halklarına teslim edilmelidir. Özetlediğimiz bu görüşler gerçek dışı, hatta hiç bir zaman gerçekleşemez bulunabilir. Bir zamanlar İspanya müslümanları da böyle düşünmüştü. Geçen yüzyılda Filistin üzerinde bir Yahudi devleti kurulabileceğine kimse, bu arada yahudilerin çoğunluğu da inanmıyordu....Türkiye hiç bir uluslararası ilişkiyi  -kendi meşruiyet temellerini zedeleme pahasına-  sürgit devam ettiremez!”

O günlerden bugünlere neler değişti? Artık İsrail’le gerçekten hasım bir Arap ülkesi bulmak güç. Mısır darbe ile tekrar İsrail dostu konumuna döndürüldü. Türkiye’nin hadiselerden kaynaklanan İsrail tepkisinin üzerinden Suriye iç savaşı geçti. Bu kirli savaşa müdahil olanlar Türkiye’nin bütün can damarlarını kesmek için hamle üzerine hamle yapıyorlar. Onların hepsi de derece derece İsrail dostu...

Devleterarası ilişkiler her zaman ideal üzerinden yürümez. Anadolu Selçukluları’nın 4 Kılıçarslan’ı var. Bunlardan ilk ikisi önemli. Birincisi Haçlı seferlerini Anadolu’da söndürmek için çarpıştı. İkincisi ise siyasi mücadele yürüttü ve Bizans’ı Miryokefolan’da mağlup etti. Bu Malazgirt’in pekiştirilmesi mahiyetinde bir zaferdi...

İsrail’le her hâl ü kârda hasım görüntüsü vermek yerine, makul çerçevelerde ve esastan taviz vermeden ilişki kurmak bugünün meselesi bu...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
D.Mehmet Doğan Arşivi