D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Mutlu Müslümanlar, Mustarip Müslümanlar

Mutlu Müslümanlar, Mustarip Müslümanlar

Bir ödül töreninde sarfedilen sözler üzerine epey yazıldı çizildi. Lehte yazanı görmedim, aleyhte yazılanlar yanında konuşulanlar da bir hayli. Söylediklerimizin doğruluğuna kani isek, onu dedikodu seviyesinde bırakmamamız gerekir. 

Doğru bildiğimizi herkese karşı ifade etmek zorundayız. “Hakkın hatırı âlidir; hiçbir hatıra fedâ edilemez.” 

“Ben, biz; benimkiler, bizimkiler” çizgisini geçemezsek hakikatin yanına yaklaşamayız. 

1960’larda oluşmaya başlayan “İslâmcılık” bugün tam bir tıkanıklık içindedir. Büyük fikir, ilim ve edebiyat adamlarımız İslâmcılık yaftasını kendilerini uygun bulmamışlardır. Örnek: Said Halim Paşa, Mehmed Âkif, Necip Fazıl, Nureddin Topçu, Bediüzzaman... Onlara “İslâmcı” sıfatı sonradan yakıştırılmıştır. 

Bu sıfat 1960’lar sonrasında tercüme ideolojik Müslümanlıkla haşır neşir olmuş nesle mahsustur. Şahsen, “Müslümanım, fakat İslâmcı değilim” diyenlerdenim.  

Fark şudur: Müslüman olarak bir siyasî akımı destekleyebilirsiniz, içinde olabilirsiniz, yönetiminde bulunabilirsiniz; fakat o akımı İslâm’la aynileştiremezsiniz. İdeali reele kurban etmek olur bu. 

İslâm’ı siyasete indirgemek ona yapılacak en büyük haksızlıktır. 

Gelelim “mutluluk” meselesine... Müslüman mustariptir. Gözü yaşlıdır, hüznü hiç eksik olmaz...

Bu tarif tam da Hz. Resul’e uyar... Hüzün, ıstırap, fakr onun görmezden gelinen sünnetlerindendir!

Müslüman mutluluk peşinde koşmaz. Ezelden ebede hareket halinde olduğunu, mutluluğun geçici bir durum olduğunu; ıstırabın, hüznün anlaşılmasına hizmet ettiğini bilir. 

Müslümanın şiarı “Elhamdülillah Müslümanım”dır. Allah’a hamd edişimizin sebebi mutluluk değildir, onun Peygamberi vasıtasıyla tebliğ ettiği iman dairesinde olduğumuz, o mes’uliyeti yüklendiğimiz içindir. 

“Elhamdülillah Müslümanım” şiarına karşılık 1930’larda “Ne mutlu Türk’üm diyene” vecizesi ihdas edilmiştir. 

Şimdi seksen yıl sonra “Ne mutlu Türk’üm diyene”ye alternatif bir slogan üretmek, baştan hasım gördüğüne atıfta bulunmak demektir. Müslümanlık hasma göre, hasmın ifadesine göre tariften kaçınmayı gerektirir!

Bugünkü durum, ciddi bir hafıza kaybının sonucu olarak görülebilir. Kendilerine İslâmcı demekten imtina eden büyüklerimiz, dinî bilgileri yüksek, kavrayışları yerinde ve dönemlerine mesajları bu birikimle tetabuk halinde şahsiyetlerdi. 

Bugünün en kâhil İslâmcıları onların müktesebatına sahip olmadığı gibi, kelime ve kavram alanlarına nüfuz edebilecek bir muhtevaya da malik görünmüyorlar. 

Devrimcilik, 1960’larda radikal sol akımların parlattığı, İslâmcıların da muhtevasına nüfuz etmeden diline doladığı türedi kavramlardandır. Binlerce yıllık, güçlü arka plana sahip kelimelerimizin derununa nüfuz edemeyenlerin zamanın uydurma kelimeleri ile düşünmesi ciddi bir fikir çıkmazına işaret etmektedir.  

Rejimin 1930’larda sistematik olarak ürettiği, dayattığı kelimelerle düşünmenin sonu “devrimci selâm” ve “ne mutlu Müslümanım diyene”den öteye gidemez!

Millete hizmeti seçen mükâfat beklemez, alkış istemez! Gösteriş ve nümayişle anılmaz. 

İslâm ile anılan Mekke, Medine, Kudüs, Bağdat, Şam... Devrimizde bu durumdayken, Türkiye bir ümit adası olarak kuşatılmışken, hüznü hayatından silmiş, ıstırapsız “Müslüman”larla işimiz olmaz!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi