Parlamento sizinle rezil oluyor
Dengir Mir Mehmet Fırat’la ve Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki büyük düelloyu izledim.
Hiçbir şey anlamadım.
Muhtemelen, benim gibi hiçbir şey anlamadan izleyenler de bir şey anlamamışlardır.
Bu kötü cümle için özür dilerim...
Bir şey anlamadan izleyenler, zaten ‘bir şey anlamamış olarak’ ayrılacaklardır ekranın başından, öyle değil mi?
Neyse... Bu Kemal Kılıçdaroğlu ilginç bir adam.
Nasıl derler, soğukkanlı.
İnsanı rahatsız eden bir sükunete sahip.
Bozulduğu halde renk vermiyor.
Hayır, taraflardan birinin ‘haklı’ ya da ‘haksız’ olduğunu söylemeyeceğim.
Konuşmalardan, okunan evrak numaralarından, mahkeme kararı olarak gösterilen belgelerden zaten hiçbir şey anlamadım.
Kılıçdaroğlu, günlerdir muhatabına ‘Baron’ diye hitap ediyordu.
Dolaylı olarak ‘uyuşturucu kaçakçısı’ olduğunu söylüyordu.
Uyuşturucu kaçakçısı lafı hafif kalır...
Uyuşturucu şebekesinin başı, hatta ‘en büyüğü’ olduğunu ima etmeye çalışıyordu, mezkur sıfatı kullanarak.
Hadise şu:
Fırat’ın eskiden ortağı olduğu şirkete ‘nakliye hizmeti’ veren şoförlerden biri uyuşturucuyla yakalanmış. Şu an Edirne Cezaevi’nde ‘hükümlü’ olarak yatmaktaymış. Bu olaydan dolayı herhangi bir şirket yetkilisi sorgulanmadığı gibi, Fırat’a yönelik de bir suçlama yapılmamış.
Fakat, Kılıçdardoğlu, aynı çatı altında siyaset yaptığı parlamenter arkadaşını ‘uyuşturucu baronu’ olmakla itham edebiliyor.
Marifetmiş gibi, bir de bunu Türkiye’nin gündemine taşıyor.
Ben, ne yalan söyleyeyim, kaç gündür iddialı laflar eden ve kamuoyunu hazırlayan Kılıçdaroğlu’nun, elindeki ‘sağlam belgelerle’, bizleri, Coppola filmlerindeki kahramanlardan biriyle tanıştıracağını sanıyordum. Fırat’a da ufaktan ‘Sicilyalı’ portresi kondurmaya başlamıştım.
Bir şey çıkmadı.
Kılıçdaroğlu ayıp etti.
Çok ayıp etti.
Bu neye benziyor, biliyor musunuz?
Bir zamanlar Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel müdürlüğünü yaptığı Sosyal Sigortalar Kurumu, naylon faturalar düzenlenerek milyonlarca dolar zarara uğratıldı...
Şöyle de denilebilir:
Kemal Kılıçdaroğlu’nun doğup büyüdüğü şirin Tunceli ilimizde, Pülümürlü olduğu sanılan teröristler yola mayın döşedi. 10 askerimiz şehit oldu.
Böyle şeyler söyleniyor.
Hep söyleniyor.
Elin ağzı torba değil ki...
Mesela, 28 Şubat’ın istihbarat örgütü olan Batı Çalışma Grubu benzeri şeyler söylemiş...
Kılıçdaroğlu’nun ‘bölücü ve mezhepçi faaliyetler’de bulunduğunu, genel müdürlük yaptığı dönemde SSK kadrolarına bol miktarda ‘Kürtçü ve mezhepçi’ atama yaptığını iddia etmiş...
Ne yani, bir zamanlar ‘kebapçı-lahmacuncu’ fişleyen BÇG iddia etti diye, Kılıçdaroğlu hakkındaki ithamları doğru mu kabul edeceğiz? Bunları Türkiye’nin gündemine mi taşıyacağız?
Dediğim gibi, Fırat-Kılıçdaroğlu tartışmasından bir şey anlamadım.
Neden böyle bir tartışmaya gerek duyduklarını da anlamadım.
Fakat şunu çok iyi anladım:
Beş Kenan Evren, yirmisekiz Çevik Bir, seksenbeş Şener Eruygur, mebzul miktar İlhan Selçuk, Kemal Alemdaroğlu, Veli Küçük, Doğu Perinçek bir araya gelse bu kadarını başaramaz, parlamentoyu bu ölçüde gözden düşüremezdi.
Fırat ve Kılıçdaroğlu başardılar.
Aferin onlara.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.