Anayasanın Mahkemesi, Mahkemenin Anayasası!
Şimdi “Anayasa Mahkemesi Yassıada yargılamalarını yapan darbe mahkemesi Yüksek Adalet Divanı’nın devamıdır” desem, tuhaf karşılanır...
Aslında bir tuhaflık yok. Yüksek Adalet Divanı, seçimle gelmiş Demokrat Parti yöneticilerini yargılamak üzere darbeden iki hafta sonra kurulan karakuşî mahkeme... O mahkemeden şu söz kaldı: “Sizi buraya tıkan kuvvet öyle istiyor!” Bu hukuk üstü muhteşem söz elbette Divan’ın başkanı Salim Başol’a aitti!.. Mahkeme yargılamayı bitirdi, ağır cezalar ve idam kararlarını verdi. Tabii temyizi yok. Sadece idam kararları Milli Birlik Komitesi’nin tasdikiyle uygulanacak...
Anayasa Mahkemesi 9 Temmuz 1961’de kuruldu... Onun vazifesi, daha sonra seçilmiş iktidarları yargılamak! Yine diyeceksiniz ki, Anayasa Mahkemesi bilindik bir yargılama yapmaz, kimseye ceza vermez, idamına hükmetmez...
Partilerin idamı hariç tabii... Çetelesini tutmadım... Haklı haksız çok sayıda siyasi partiyi idama mahkum etti bu mahkeme... Hukuk sefaletinin en yüksek derecesini de 28 Şubat döneminde Refah Partisi’ni kapatırken gösterdi.
Mevcut mevzuatı eğip bükmeyi yeterli görmedi, kendisi hukuk ihdas etti. İşte “mahkemenin anayasası” bu!
Elbette mahkeme kararlarına uymak gerekir. Bu “eleştirmemek gerekir” demek değildir. “Saygı duymak gerekir” demek hiç değildir.
Mesela Anayasa Mahkemesi’nin Refah Partisi’ni kapatma kararına hiç saygı duymadım, bunu zamanında yazılı beyandan da geri kalmadım! Tepeden tırnağa hukuksuz bir karardı.
Velhasıl, Anayasa Mahkemesi siyasî bir mahkemedir. Siyaset üstü görünerek siyaseti yargılayan bir mahkeme... Böyle bir kuruma gerek var mı? İlle de “yok” demiyorum, Türkiye gibi ideolojik özürlü bir hukuk sisteminden gelen bir ülkede böyle bir kurum problemlidir diyorum.
Kim şunu iddia edebilir: “Anayasa Mahkemesi, Türkiye’nin bürokratik vesayet sistemini sürdürmek için kurulmamıştır.”
Bal gibi bunun için kurulmuştur ve bu vazifesini hakkıyla yerine getirmiştir.
Tabii Anayasa Mahkemesi de zamanla değişti. Bu değişikliğin mevcut iktidar döneminde olduğunu da biliyoruz. Kurumun vesayetçi yapıdan hukukçu yapıya dönüşmesinin adımları atıldı. Fakat bu yetişmiş insanla olur! Mahkemeyi teşkil eden hâkimler Türkiye’nin sorunlu hukukî yapısından çıkıp geldiler ve elbette kararlarında bunun yansımaları görülecek.
Son kararda Mahkeme çizgiyi aştı mı aşmadı mı?
Hadi “aşmadı” deyin! Anayasa Mahkemesi kendini bidayet mahkemesinin yerine koyup karar verebilir mi? Verdi. Hatta onunla yetinmedi Yargıtay’ın alanına da tecavüz etti.
Neyse başa dönelim: Yüksek Adalet Divanı’nı teşkil eden hâkimler Yassıada yargılamaları bitince hangi görevlerle taltif edildiler?
Başkan, Anayasa Mahkemesi üyesi yapıldı... Üyelerden Nahit Saçlıoğlu, Necdet Darıcıoğlu, İbrahim Hilmi Senil, Abdullah Üner, Hasan Gürsel, Servet Tüzün, Fazlı Öztan, Mustafa Karaoğlu... Anayasa Mahkemesi üyesi oldular. Bunlardan bir kısmı Anayasa Mahkemesi başkanlığı da yaptı...
Şimdiki Anayasa Mahkemesi başkanımız, saygıdeğer bir hukukçu. Onun refleksini müessesevî bir tepki olarak okumaktan yanayım.
Mesele şu: Mevcut Anayasa Mahkemesi’nde gerektiğinde Yüksek Adalet Divanı üyeliğini kabul edecek kaç kişi çıkar?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.