İstiklâl Marşı’nın Semamızda İlk Duyulduğu Gün
Büyük Millet Meclisi’nin şimdi bize çok küçük gelen fakat büyük hadiselere şahitlik eden o salonunda İstiklâl Marşı’nın ilk mısraının duyulduğu günün 95. yılını geride bıraktık.
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!
Kürsüye davet edilen Maarif Vekili Hamdullah Subhi Bey, şiirin ilk mısraını okuduktan sonra bir süre ara vermek zorunda kaldı; sürekli alkışlar onu böyle yapmaya mecbur etti.
Bugün başka binalarda da olsa vazifesine devam eden Meclis’imizin İstiklâl Marşı ile ilk karşılaşması böyle bir heyecan dalgalanması şeklinde oldu. Devrinin en büyük hatibi sayılan Hamdullah Subhi, marşı okumaya devam etti. Bir alkış da,
Hakkıdır Hakka tapan milletimin İstiklâl
mısraı okununca koptu.
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı
ve
O zaman yükselerek arşa değer, belki başım
mısraları da milletvekillerinin alkışı ile karşılandı.
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda
mısraı ise “inşaallah sadaları” ile karşılık buldu.
Şiirin tamamı okunduktan sonra TBMM’nin tutanaklarında “sürekli alkışlar” ibaresinin yer aldığını da hatırlatalım.
İstiklâl Marşı, bizim tarihî hakikatimiz ve aynı zamanda devirler aşan efsanemiz. Her gerçek efsaneleşebilir ve her efsane hakikat unsurları taşır.
İşte İstiklâl Marşı’nın yazılış ve kabul ediliş safahatı, onu yazan büyük şairimizden ve Millî Mücadele’yi her türlü zor şartlarda yürüten Meclis’imizden ötürü bir efsaneye dönüşmüş durumdadır.
Yarışmaya katılmayı reddeden bir şair.
Yaştan ve asıl önemlisi verilecek mükafattan ötürü...
Açılan yarışmanın arzu edilen sonucu doğurmaması üzerine Mehmed Âkif’in peşine düşülmesi. Bu yarışma Mehmed Âkif’in katılması için açılmış olmalıydı... Fakat o istiğna göstermişti. Devrin büyük şairlerinden, bilhassa “milli şair” olarak şöhret kazanmış olanlarından hiç birinin hatıra gelmemesini nasıl açıklamalıyız?
Bu şiiri sadece ve sadece “İslâm şairi” Mehmed Âkif’in yazabileceğine olan kanaati sadece Hamdullah Subhi’nin Mehmed Akif takdirkârlığına bağlamak doğru olmaz. Öyle olsa idi, onun milli şair olarak tebcil ettiği Mehmet Emin’e (Yurdakul) teklifte bulunulması gerekirdi.
Ankara’daki erkân Mehmed Âkif üzerinde ittifak etmiştir ve Hamdullah Subhi de ittifakın sonuca ulaştırmaya memurdur. Üçüncü merhale 12 Mart’tadır. O gün Meclis’te milli marşlar üzerine konuşulur, edebi heyet sözü geçer, basılmış şiirlerin oylanması teklif edilir ve sonunda sadece Mehmed Âkif’in şiirinin oylanması kararı çıkar. Önergeyi verenlerin başında elbette Hasan Basri (Çantay) vardır, fakat Ankara mebusu Hacı Bayram şeyhi Mehmed Şemseddin’den Bitlis Meb’usu Koçzade Yusuf Ziya’ya kadar çok farklı kesimlerden şahsiyetlerin olması dikkat çekicidir.
Yusuf Ziya Bey’in önergesi şöyle: “Bütün İslâm ruhları üzerinde okunması heyecan uyandıracak kadar benzeri icazkâr olan büyük İslâm Şairi Mehmed Âkif Bey’in marşının takdiren kabulünü teklif eylerim.”
Ve Meclis, “ekseriyeti azime” ile yani büyük oy çokluğu ile, İstiklâl Marşı’nın ufuklarımızdaki saltanatı ilan eder.
Korkma! Susmaz bu ufuklarda İstiklâl Marşı!
Not: Dünkü yazımızda “ıztırar” kelimesi her nasılsa “ıstırab”a dönüştürülmüş. Düzeltir özür dileriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.