Gerilim yükselince sağduyunun sesi kesiliyor
Bir kez daha yaşayarak görüyoruz ki terörle mücadelenin en zor kısmı sinir harbini yönetebilmekten geçiyor. Farklı seslere, farklı analizlere, farklı çözüm önerilerine tahammül edebilmekten.
Böylesine geniş hacimli terör saldırılarına maruz kalan bir toplumda kimseyi görüşlerinden dolayı yaftalama hakkımız yoktur. Sorun büyük ve herkes bir tarafıyla ilgili olabilir. Bir tarafını önemseyebilir, öteki tarafını ikinci plana itebilir. Silahlı çözüm de isteyebilir, siyasal çözüm de…
***
Elbette, siyasi çıkar hesabı yapanlar da olacaktır; toz bulutu kalkmışken kendi hesabını görmek isteyenler de çıkacaktır. Kişisel öfkesini bu kanlı sorunun üzerinden dile getirme fırsatı arayanlar da bulunacaktır. Böylesi durumlarda en şahin ve marjinal fikirler merkeze oturabildiği gibi, tahammülü en zor düşünceler de sanki ana akımmış gibi hissedilir.
Gerçek öyle değildir oysa. Çünkü, acılı zamanlarda, büyük gerilimlerde sağduyu düşünceye dalar, sessizleşir; marjinallik ve hamaset dile gelir. Ne söyleniyor olursa olsun, ne kadar kulağa ağır gelen sözler çıkarsa çıksın neticede geride hep iki ana görüş kalıyor: Ya askeri ya da siyasi çözüm…
***
Bu iki eksen arasındaki fikir zenginliği de demokrasinin kalitesini gösterir.
Açıktan teröre destek içeren ve bağlantılı olanlar hariç hiçbir görüş yaftalanamaz. Kendimizi sorgulayalım… Çok değil daha birkaç ay öncesine kadar Kürt meselesinde savunduğumuz çözümcü görüşlerin bugün nasıl kritik edildiğini unutmayalım. Yarın tersi de olabilir.
Evet, şimdi güvenlik yöntemlerine ihtiyacımız var; daha sert ve terörü ürkütecek keskinlikte operasyonlar sadece terörle mücadele yöntemi olarak değil, bariz bir milli güvenlik ihtiyacıdır. Ama aynı zamanda sadece güvenlikçi tedbirlerle sorunu çözemeyeceğimizi de biliyoruz. Şu halde çözüm ne onda, ne de bunda. Yerinde kullanıldığında her ikisinde.
***
Türkiye tecrübesi gösteriyor ki güvenlik nihai çözüm değil, çözüme giden yolun kilometre taşıdır. Görüldü ki siyasi yöntem de bir ihanet değil, mesela bugün olduğu gibi PKK’nın halk desteğini koparan bir kazanımdır.
Konuştuğumuz sorun böylesine derin ve sonu garanti olmayan yöntemlerin sorunudur. Şu halde, fikir serdederken de o fikirleri işitirken de soğukkanlı olmak bir lütuf değil, mecburiyettir.
Bu kadar büyük acılara ve bu kadar cana mal olan bir meselede, 40 yılın sonunda en azından çözüme katkı sağlayacak bütün sesleri duymak becerisi gösterebilelim.
Unutmayalım ki, sorun hala çözülemediğine göre şimdiye kadar herhangi birimizin önerisi ve tavsiyesi de doğrulanmış sayılmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.