Meseleye ve mücadeleye odaklanın!
Odaklanmak nedir?
Son dönemlerde odaklanmak yerine popüler psikoloji literatüründe "yoğunlaşmak" teriminin kullanıldığını görüyorum.
Bana problemli geliyor.
Püf noktasının kaçırıldığını düşünüyorum.
Odak mihraktır (focal point), merkezdir, nişandır.
Odaklanmak da aslında dikkatini bir konu etrafında değil, tam üzerinde toplamaktır.
Sadede geleyim.
Olay şu...
2013'ten bu yana doğrudan Erdoğan'a yönelik saldırı stratejisi izleniyor.
Şiddetli bir saldırı bu! Dikkat asla dağıtılmıyor, dağılmasına izin verilmiyor.
İyi tasarlanmış ve çalışılmış bir zihin kontrol operasyonu bu; bir tür toplumsal hipnoz.
Elbette bu strateji geniş kesimlerin Erdoğan'dan yana tutum almasını engelleyemedi. Tersine milli güçlerin Erdoğan çevresinde toplanmasına giden yolu açtı.
Fakat muhalefete dair şu gerçeği kabul etmek zorundayız: Muhalefet bu yolla bir yandan kendi cephesini dağılmadan tutabilirken, öte yandan hem PKK yandaşı kesimlerden hem demuhafazakâr kesimlerden müttefik toplayabildi.
Hepsini geçtim...
Terör örgütü de söylemlerini aynı model üzerine kurmaya başladı; eskiden "T.C devleti" lafını ağzından düşürmeyen örgüt sözcüleri şimdi doğrudan "Erdoğan'ı devirmek"ten söz ediyorlar.
Peki şimdi gelelim kritik soruya...
Türkiye'nin içerdeki ve dışardaki düşmanlarının Erdoğan üzerine odaklanan mücadele stratejisine karşı iktidar partisinasıl bir politika izliyor?
Ak Parti'nin bir karşı politika stratejisi olarak hedefine odaklanabildiğini; yani "nişan alabildiğini" söyleyebilir miyiz?
Şu "dokunulmazlıklar" konusundaki hedef dağıtan çıkışa bakmak bile bu soruya gönül rahatlığıyla olumlu cevap vermeyi önlüyor.
Oysa ülke düşmanlarının kötülük kapasitesi artık onlarla mücadelede oraya buraya savrulmadan, dikkatleri dağıtmadan ilerlemeyi gerektiriyor.
Bunu görmekte daha fazla gecikilmemeli!
***
MEYVE AĞACI PARKLARI İSTİYORUM
Ne güzel! 2016 İstanbul'da "çınar yılı" olacakmış.
İstanbul'a yüz bin çınar ekilecekmiş. Bakan Veysel Eroğlu "Çınar ağacının Türk toplumu, İstanbul ve Osmanlı çağıyla özdeşleşmiş bir ağaç" olduğunu söylemiş.
Doğru!
Ihlamur ağaçlarının İstanbul'un meydan ve caddelerini çağlar boyu mis gibi kokuttukları da unutulmamalı tabii.
Peki at kestaneleri, cevizler, dutlar da bağrımıza bastığımız ağaçlarımız değiller mi?
Ya şimdi çiçeğe durmaya başlayan meyve ağaçları?
Ben de buradan ilçe belediyelerine çağrı yapıyorum: Meyve ağacı parkları yapın, sevaba gireceksiniz. Günümüz çocukları o parklarda "meyveye durmak" nedir; meyve toplamanın keyfi nedir, yaşayarak öğrensinler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.