ABD neden istikrarsız Türkiye ister?
Pentagon eski sözcülerinden Jeffrey D. Cordon ABD’nin istikrarsız bir Türkiye istediğini, Suriye’de PYD’ye verdiği silahların PKK’ya ulaştığını belirterek ABD’nin Gülen’e de istikrarsız bir Türkiye için sahip çıktığına dikkat çekmiş. Bunların bilinmeyen bir yanı yok. Ancak, eski bir Pentagon sözcüsü tarafından dile getirilmesi önemli ve dikkat çekicidir. Böyle bir açıklamanın neden yapıldığı, hedefinin ne olduğunu bilmiyoruz. Ancak, durup dururken malumun ilamı mahiyetindeki bu açıklamanın üzerinde durulması gerekiyor.
Aslında, ABD’nin istikrarsız bir Türkiye istemesini anlamak mümkün. Birincisi istikrarsız ve zayıf bir Türkiye öncelikli olarak İsrail’in güvenliği bakımından önemli. İkincisi ise ABD ve yandaşlarının bölgemizin zenginliklerini sömürme konusunda istedikleri gibi hareket edebilmelerine imkân sağlar. Gerçi, Türkiye’yi yönetenler uzun yıllardan beri ABD’nin bölgemize yönelik politikalarına zaman zaman itiraz etseler de, son noktada aykırı bir tavır geliştirmediler. Bu tavır sürekli olarak sorgulandı ama öylece kaldı. Özelilikle 12 Eylül 1980 darbesinin ardından toplum iyice tepkisizleşti. Söz gelimi darbe öncesi dönemde bir kesim ABD emperyalizmine karşı tepki gösterirken, bir başka kesim Rusya yılmacılığına karşı duyarlı idi. Bu duyarlılık sömürgecilerin bölgemizdeki işlerini engellemiyor olsa da en azından genel anlamda emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı duyarlılık söz konusuydu. Darbenin arkasından toplum tamamen duyarsızlaştı. Belki de 1980 darbesinin hedeflerinden birisi de insanımızı sömürgecilere karşı duyarsızlaştırmaktı. Uzun bir dönem sağ ve sol olarak kendilerini nitelendiren kesimler birbirleri ile sürekli çatışma halinde oldular. Çok can yandı, kan döküldü. Aradan bunca zaman geçip dünün gençleri bugünün yaşlıları geriye dönüp bir değerlendirme yaptıklarında bir kesimin ABD, diğer kesimin de Rusya’nın -o zamanki Sovyetler Birliği- emellerine hizmet ettiklerini görüyorlardır. Bu bakımdan o günkü duyarlılığında iki sömürgeci gücün kendi aralarında dünyayı paylaşmaları sebebiyle emperyalizme hizmet ettiğini söylemek yanlış olmaz. Ama bugünkü duyarsızlık da insanı rahatsız ediyor.
Özellikle sömürgeciliğe karşı tepki ortak bir hareket noktası haline getirilebilseydi, nereden gelirse gelsin sömürüye yönelik toplumda ortak bir tepki oluşturulabilseydi ne sömürgeciler böylesine istedikleri gibi at oynatabilirler ne de iktidarlar sömürgecilerin gerçek niyetlerini bildikleri halde böylesine teslim olucu bir tavır sergileyebilirlerdi.
Yazımın başında bölgemizin ve özellikle de Türkiye’nin istikrarsızlığını başta ABD olmak üzere koalisyon ortakları ve Rusya’nın İsrail’in istediği gibi hareket etmesini sağlamak ve sömürülerini kolaylaştırmak için istediklerine dikkat çekmiştim. Bunu yaparken de kendilerini gizlemeye hiç gerek duymadıkları da herkesçe biliniyor. Yani, bölgemizde faaliyet gösteren terör örgütlerinin adı ne olursa olsun sömürgecilerin koruyucu kanatları altında varlıklarını sürdürdükleri, her türlü desteği aldıkları da biliniyor. O zaman adı ne olursa olsun bölgemiz ülkelerinde sömürgecilere karşı toplumlarda ortak bir tepki ve dayanışmanın gelişmesine ihtiyaç var. Böyle bir tavır bir yandan sömürgecilerde korku oluşturacak öbür yandan yöneticilerin daha dikkatli hareket etmelerine yol açarak sömürgecilerin de işlerini zorlaştıracaktır.
Gelinen noktada dünya üzerindeki hâkim güçlerin toplumlara gösterdikleri ile yetinmeyerek gösterilenin arkasındaki gerçeğe ulaşmak gibi bir çabaya ihtiyaç var. Çünkü sömürgeciler zehri hiçbir zaman bakır kap içinde sunmuyorlar. Demokrasi, özgürlük, barış ve kardeşlik gibi kavramlarla ambalajlayarak sömürü çarkını döndürüyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.