Kahramanlığın Yüzüncü Yılı!
Zihnimde bir yazı vardı, yazmakta gecikmek de istemiyordum. Namık Açıkgöz Hoca yazıverdi...
Evet, bu zamanın kahramanları, mutlaka yazılmalı. Çanakkale cephesinde düşmanımız apaçıktı. Osmanlı ahalisi düşmanı biliyordu, oradaydı; İslâm âlemi biliyordu, onların da gönüllüleri vardı. Dünyanın en büyük gücüne diz çöktürdük. İngilizlerin iki asırlık dünya hâkimiyeti efsanesi, Boğaz’ın sularına gömüldü, Gelibolu’nun toprağına karıştı.
Dünya üzerindeki İngiliz hakimiyetinin bittiği Çanakkale’de apaçık görüldü, fakat resmen 2. Dünya Savaşı’nda ilan edildi.
Çanakkale Savaşı bitmedi. Bizimle savaşmayı göze alamayanlar, üzerimize Ermenileri salmak istedi, tutturamadı; Yunan’ı yolladı, kesin bir zafer kazandık. Masa başında İngiliz siyaseti hükmünü yürüttü. Verdikleri almamız gerekenin asgarisi idi, hatta doğu vilayetlerimizi de Musul’dan ötürü işin içine karıştırmaya çalıştılar. O zamanın “Kürt” milletvekilleri şiddetle itiraz etti. İngiliz’in Kürt kartı böylece işe yaramadı.
Şimdi ülkemizin güneydoğusunda ABD hükümranlığının çukurları kazılmış durumda. Kapanan her çukura ABD emperyalizminin kirli emelleri gömülüyor. Bu savaşı kazanmak zorundayız, Çanakkale gibi hayati bir savaş. Biz ülkemizi içeriden tehdit eden savaşı kazandığımızda, İslâm coğrafyası üzerinde oynanan oyunların da sonu gelecek. Muktedir Türkiye emperyalizmin oyununu bozacak. Ve Amerikan yüzyılı sona erecek.
Buna neden inanıyorum?
Hani şu Güneydoğumuzda devam eden savaşın cereyan tarzı beni ümitlendiriyor. O kancık cephede bizim askerimiz, polisimiz kahramanca mücadele ediyor. Az şehit vermiyoruz, fakat emperyalizmin stratejik hedefleri uğruna savaşanlara da geçit vermiyoruz. Kandırılmış o gençler için de üzülüyoruz: Onların yeri çukurların ötesi değil, berisidir. Onların gerçek kardeşleri bu tarafta. Bütün etnik unsurlar, bu arada Kürtler de bu kutlu savaşta geri adım atmadan mücadele ediyor.
Çanakkale’de ne uğruna savaştıysak, şu anda da o uğurda savaşıyoruz. Savaştıklarımız böyle bir iddiada bulunabilirler mi: “Biz İslâmın son yurdunu savunmak için şehadeti göze aldık.”
Yok böyle bir şey! Programları belli, yaptıkları belli, hedefleri belli! Onları cepheye sürenler de meçhul değil. İsrail’in güvenliği için ABD projesinin zavallı figüranları bunlar.
Biz elbette vatan uğrunda, millet uğrunda, din-i bir için ölümü göze alanlardan söz ediyoruz.
Çanakkale Savaşı devam ederken bir edebi heyet oluşturulmuştu. Heyet o zamanki şartlarda demiryolu ve kara yoluyla Gelibolu’ya geldi. Büyük bir askeri hareketlilik var: Alaylar, taburlar birbiriyle yarışıyor...
Ne için biliyor musunuz? Cepheye en önce varmak için!
Hani “ölüm muhakkak, muhakkak” denilen cepheye!
O ASKERLERİN CEPHEYE GİDİŞLERİ TAM MANASIYLA ŞEHADET YÜRÜYÜŞÜ
Sağdan soldan duyuyoruz. Günümüzde cepheye gönüllü gitmek isteyenleri; hatta şu anda savaşanların büyük ekseriyetinin gönüllü olduğunu. Yaşı kırkın üzerinde olanlar yirmilik delikanlılara, “siz daha gençsiniz hele geri durun” diyor! Gençler de, yaşca önde olanlara “siz çoluk çocuk sahibisiniz” diye cevap veriyor! Genelkurmayımız soğukkanlı davranıyor. Böyle konularda fazla açıklama yapmıyor. Fakat bir jandarma yüzbaşısının şehadet haberini vermekten kendilerini alamadılar.
Diyarbakır Sur’un temizlenmesinden sonra Nusaybin’e sevk edilen Yüzbaşı Özdemir, 24 Mart’ta, çatışmada ayağına gelen şarapnel parçasıyla yaralanmış. İki arkadaşı şehit olmuş. Tedavisinin ardından taburcu edilen Yüzbaşı Özdemir, kendisine verilen istirahat raporunu kabul etmeyerek doktora, “Biraz evvel kardeşlerimi şehit verdim, kollarımda şehadet mertebesine yürüdüler. İstirahat bana haramdır, lütfen raporumu iptal edin” diyor… Tabii doktor bunun mümkün olmayacağını belirtiyor. Kahraman Yüzbaşı, komutanlarına “Çok iyiyim. Küçük bir demir parçasıydı, hemen çıkardılar. Pansuman yaptılar. Sapasağlamım” karşılığını veriyor ve ertesi sabah pansumanlı ayağına bir numara büyük bot giyip erkenden bölüğünün başına geçiyor. Halil Özdemir, bölüğünün başında şehit olana kadar 3 gün boyunca çektiği acıyı saklıyor. Silah arkadaşları, “Arada bir gözlerini yaşlı görüyorduk, kendisine sorduğumuzda ‘Şehitlerimize üzülüyorum’ dediğini aktarıyorlar.
Yüzbaşı Özdemir, 27 Mart’ta bölücü terör örgütü mensupları ile çıkan çatışma sonucunda şehadet mertebesine ulaşıyor. Bir yıllık evlidir. Gerektiğinde en sevdiklerini bile geride bırakarak vatanını savunmak ve görevini hakkıyla yerine getirmek terbiyesiyle yetişmiştir. Her asker gibi yeminine sadık kalır ve en yüce rütbe olan şehitlik rütbesine yükselir…
Nerede bu kahramanların destanını yazacak şairler? Hikâyesini, romanını anlatacak yazarlar?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.