Kayıt cihazıyla mı doğdunuz?
Her şeyi yazmaya yetişemiyorum. Yetişmeye de niyetim yok. Fakat, bazı hadiseler var ki, ihmal etmek uygun düşmez. Böyle birkaç hadise oldu. Kısaca yazayım da eksik kalmasın.
MHP’de durum ciddi
Bir önceki hafta ‘Devlet Bey’in devlet ciddiyeti’ni yazmıştım. Arkasından da, MHP’de mahkemelik olan kongre sürecine bir değinmiştim.
Ne oldu şimdi?
Mahkeme, ‘kayyım’ tayin etti.
(Bu arada, ‘Kalu Bela’dan beri arkadaşım, Mustafa Yılmaz beni dahi uyardığı için tekrar vurguluyorum. ‘Kayyum’ değil, ‘Kayyım.’)
Elbette, ‘kayyım’ paralel şüphelisi kuruluşların yönetimine el konmasına ve bu kuruluşların idamesi için bir yönetici atanmasına benzemiyor.
Sadece partiyi kongreye götürmekle ilgili bir vazife.
Doğrusu, mahkemeden bu kadar erken bir karar beklemiyordum.
Benim MHP’lilerden edindiğim izlenim, sürecin Devlet Bey’in kontrolünde yürüyeceğiydi.
Şimdi, Devlet Bey’in tutumu, o izlenimi teyit eder bir şekilde hareket ediyor.
Yani, süreci kontrol altına almaya çalışıyor.
Temyiz etti. Temyizin sonucunu bekliyor.
Bu arada, 2018’de kongre kararı aldı ve bu kararın mahkeme sürecini anlamsız kılacağını düşünüyordu.
Fakat, hukukçular arasında ihtilaf var. Kayyım, Yargıtay kararını bekler mi?
Veya, partinin kongre kararı alması, Mahkeme’nin aldığı kongre kararını durdurur mu?
Bunları önümüzdeki günlerde anlayacağız.
İnisiyatif, her an Devlet Bey’in elinden çıkabilir.
Genel Başkan’ın daima avantajı vardır, teşkilatlar, delege yapısı, Genel Başkan’ın gözetiminde şekillenir. Ama kongreye muhalefetin ön ayak olması, bu arada bir de mahkeme kazanması, muhalefete avantaj sağlar.
Kılıçdaroğlu küfür mü etti?
Dünyanın bütün dillerinde -en azından benim aşina olduğum dillerde- bir söz, bir deyim, birden fazla anlamlara gelebilir.
Sözü, bazen kast-ı mahsusa ile, iki anlama gelsin diye öyle sarf edersin.
Bazen de, bağlamı gereği, tek anlama geleceğinden emin olursun, karşındaki topluluğun da lafı eğriye çekmeyeceğini bilirsin, tek anlamı kastederek söylersin.
Kılıçdaroğlu’nun, Aile Bakanı Sema Ramazanoğlu Hanım için sarf ettiği laf, iki anlamda da anlaşılabilir.
Lafı tekrar etmek istemiyorum.
Çünkü, Kılıçdaroğlu’nun sarf ettiği bağlamda, çirkin olan, argo niteliğini taşıyan anlam daha ağır basıyor.
Belli ki Kılıçdaroğlu, lafının iki işe de yaramasını istemiş.
CHP içinde bu sözün küfür anlamına gelmesinden hoşlanacak tipler var. Bir tarafıyla onlara hitap etmiş.
Lafı olduğu gibi anlayacaklar için de ‘kıvırma payı’ bırakmış.
‘Ben öyle bir mana kastetmedim, sizin kalbiniz fesat’ demeye çalışıyor.
Bence yanlış anlaşılmadı.
Siyasetin seviyesini düşüren söz, gerekli tepkiyi aldı.
Washington’daki rezalet
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyareti, başta paraleller olmak üzere internet üzerindeki muhalif taifeyi alarma geçirdi.
‘Obama görüşecek mi, görüşmeyecek mi?’
Dert ettikleri konulardan biri buydu!
Obama, görüştü.
Öyle anlaşılıyor ki, Obama, ‘basın özgürlüğü’ bahsini Erdoğan’a doğrudan açmadı. Ama, sonradan bu konuda bir iki cümle söyleme ihtiyacı hissetti.
Şunu anlaması lazım, muhalefetin:
ABD ve Türkiye, müttefiktir.
Ara sıra ihtilaf çıksa da, bu ihtilaf, bizim solcuların, paralellerin çok istedikleri seviyede tezahür etmez.
Erdoğan’ın Brookings Enstitüte’te verdiği konferans sırasındaki paralel şaklabanlıklara gelince...
Küfür, kıyamet, gırla gidiyor.
Güya, tepki bekliyorlar. Gelen tepkiyi kayda almak için yanlarında kayıt cihazları da varmış.
Be adamlar... Kayıt cihazıyla mı doğdunuz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.