Mezhep yüzünden çatıştığımız yalan
Mezhepleri biz yapmadık. Dünyaya geldiğimizde, onları hazır bulduk.
Çoğumuz, bulduğumuz mezhepte kaldık.
Azımız, bulduğumuz mezhebin özelliklerini araştırdı, mezhebinde devam etti.
Çok daha azımız, evlilik, göç ve sair sebeplerle mezhep değiştirme ihtiyacı hissetti.
Azımızdan çok daha azımız, yaptığı inceleme sonucunda farklı bir mezhebi tercih etme ihtiyacı hissetti.
Ne olur ki zaten? Mezhep söz konusu olunca, aşağı yukarı böyle şeyler olur.
İhtilafa düşersin, sen başka türlü, öteki başka türlü düşünür, biriniz bir görüşü tercih edersiniz, ötekiniz öteki görüşü, öylece hayat devam eder. Etmesi lazımdı.
Etmedi.
Birbirimizle döğüştük, kan döktük.
Neden?
O şu şekilde itikad ediyor, beriki bu şekilde itikad ediyor diye.
Gerçekten öyle mi? İtikatlarımızda, amellerimizde çok farklılık var diye mi döğüştük?
Ben bundan çok şüpheliyim.
Amellerimizde, itikatlarımızda farklılık var diye döğüşmelerimiz istisnaidir, başka sebeplerden döğüşmüşüzdür diye düşünüyorum.
***
Ne olabilir sebep?
İktidar. Hakimiyet. Maddiyat. Siyaset. Tarihe bakın, ağırlıklı olarak böyledir.
Savaşa niyet edince, fetva veren bulunur.
Mezhep, güzel gerekçe. Güzel değil de, kullanışlı. İnsanları, birbiriyle savaşmaya tahrik için çok elverişli.
Ve şu anda biz, (evvelki gün değinip geçtiğim gibi) mezheplerin, itikadi görüş farklılıklarının savaş için insafsızca kullanıldığı çok kötü bir tarih kesitini idrak ediyoruz.
Bahanesi mezhep olan bir tür terörizm, doğudan batıya bütün İslam dünyasını kasıp kavuruyor.
Hindistan’dan, Pakistan’dan ikide bir cami bombalama haberleri geliyor. Bir gün bir Şii camii, başka bir gün Sünni camii.
Irak’ta durum daha fena. Yemen içler acısı.
İçinde Şii nüfus, yönetiminde Sünni ağırlık olan Körfez’deki bazı Arap ülkeleri, barut fıçısı gibi.
Suriye, gözümüzün önünde gidiyor.
Öykülerin hepsi, kelimenin bütün anlamıyla utanç verici.
Bir ‘kötü akıl’ Türkiye’yi de, mezhep motivasyonlu bir çatışma istikametine doğru habire dürtüyor.
***
(Batının dinini almama konusu ‘müttefekun aleyh’. Tekniğinde görüş muhtelif. Almayabiliyorsak almayalım. Ama mezhep çatışmasını terk etmelerini lütfen alalım.)
‘Batılılar kışkırtıyor’ diyerek sıyrılabilir miyiz işin içinden?
Sıyrılamayız.
Batılılar kışkırtsın, sen kışkırma!
‘Hepimizin kitabı bir, peygamberi bir, tamam, onlar şu konuda yanlış düşünüyor ama ne yapalım, bunun için birbirimizi boğazlayamayız’ de, geri dur.
En kötüsü de, ortalıkta, çatışmayı durdurma değil de daha şiddetli çatışmalara hazırlanma alametlerinin ziyade olması.
Durumumuz ciddi.
İçtenlikle ele alınması, üzerinde durulması ve büyük bir gayret sarf edilmesi gerekiyor.
En çok siyasiler uğraşacak. İhtiyaç duyulduğu ölçüde, ilim adamları, mollalar, dini liderler, akil adamlar destek olacak.
İran’ın samimi olması gerekiyor. Suudi Arabistan’ın samimi olması gerekiyor. Türkiye’nin samimi olması gerekiyor.
Samimiyet yetmez, kararlı da olmaları lazım.
İran Rehberi Hamaney’in ve Cumhurbaşkanı Ruhani’nin, şu vahim meseleyi dert edinip çözmek için ayağa kalkmaları gerekiyor.
Aynı şey, Suud Kralı Selman için de geçerli.
Özellikle İran’ın ve Suudi Arabistan’ın, bu çatışmalardan elde edeceklerini düşündükleri ‘avantaj’lardan feragat etmeye niyetli olmaları gerekiyor.
Öyle ‘avantaj’lar, dünyada da, Ahirette de, kimseyi iflah etmez.
Önceki gün görüşen Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Ruhani’nin, ‘mezhepçi politikaların faydasızlığı’ konusunda mutabık olmaları iyi bir şey.
Fakat, görebildiğim kadarıyla, bu beyanlar, henüz ciddi ve kararlı bir çalışmanın alameti değil.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.