Demirtaş’ı kim neden ciddiye alsın ki...
Hiç tereddütsüz söylemek gerekirse, PKK asla terörden yorulmayacaktır. Dolayısıyla şu günlerde gerek PKK’nın, gerekse bir türlü Kandil vesayetinden kurtulamayan HDP’nin sanki ‘çözüm’ istiyormuş gibi bir algı oluşturmaya çalışmalarının kimse tarafından kolay kolay ciddiye alınacağı kanaatinde değilim.
Malum HDP eş genel başkanı Selahattin Demirtaş geçtiğimiz hafta Amerika’daydı. Burada yaptığı konuşmalarda biraz dil ucuyla da olsa PKK’yı eleştiriyormuş gibi yapıp, HDP’nin aslında barıştan yana olduğunu söyleyerek bir bakıma PR yapmaya çalıştı. Esas itibariyle bu ziyaret, Demirtaş’ın çözüm konusunda Amerika’dan arabuluculuk ricası için yapılmıştır. Oysa Demirtaşçözüm için Amerika’yı değil, Türkiye toplumunu ikna etmek durumundadır.
Unutmayalım, çözüm süreci nasıl büyük oranda bir toplumsal desteğe sahip idiyse, şu anda terörle mücadele de aynı şekilde hatta daha fazla toplumsal bir desteğe sahip. Maalesef Türkiye bir taraftan uzun yılların mirası olan PKK terörü, bir taraftan da bölgemizdeki vesayet savaşlarının en kullanılışlı ve de en cani terör örgütü IŞİD’le mücadele etmek zorunda.
***
Elbette terörü sadece silahla bitirmek mümkün değil. Muhtemelen yolun bir yerinde bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de siyasetin devreye girmesi kaçınılmaz olacaktır. Ancak geldiğimiz noktada öncelikle terör örgütünün bileğinin bükülmesi şart. Ayrıca da, bunca kandırılmışlığın ardından milletin yüreğini soğutacak PKK’ya yönelik somut sonuçlar elde edilmeden atılacak herhangi bir siyasi adımın kıymeti harbiyesi olmayacaktır.
Muhtemelen çok uzun olmayan bir gelecekte terörden ve şiddet ortamından kurtulmak için siyasetin argümanlarına ihtiyaç duyulacaktır. Ancak siyasetin aktif olarak hükmünü icra edebilmesi ve sürdürülebilir hale gelebilmesi için tıpkı çözüm sürecinde olduğu gibi Doğu’da da, Batı’da da toplumun rızasının alınması şarttır.
Unutmayalım, bu ülkede çözüm sürecine yüzde 70’lere varan muhteşem bir destek sağlanmıştı. Şehitlerinin acılarını yüreğine gömen insanlar yeni şehitler gelmesin, ölümler olmasın diye hiçbir ülke insanının gösteremeyeceği bir sabır ve tahammül örneği sergilemişti.
***
Peki sonuç ne oldu?
PKK barış sürecinde toplumun o muhteşem sabrına ve siyasi iktidarın iyi niyetine ihanet etti. Şehirleri silah deposuna çevirerek, hendekler ve barikatlar kazarak Kürt halkını da, Türk halkını da aldattı.
Ama Demirtaş sanki bütün bunlar hiç yaşanmamış gibi geçtiğimiz haftalarda Berlin’de Amerika’dakine benzer barış hikayeleri anlatmıştı: “Barış Süreci’ne Türkiye’nin doğusunda ve batısında büyük destek vardı. Biz demokratik bir partiyiz ve şiddetin her türlüsünü reddediyoruz. Hendek savaşları kamu güvenliğini tehdit etti ve şiddeti tırmandırdı. Bunlar diyalogla çözülmeli. Tankla, topla tüfekle değil.”
Demirtaş’a günaydın demek lazım, biraz geç olmadı mı? Ne oldu da son günlerde birden çözüm sürecini ve de Dolmabahçe’yi hatırlamaya başladınız, yoksa Kandil’den yeni bir sipariş mi var?
***
Anlaşılan o ki hendeklerde büyük kayıplar yaşayan PKK yeni bir manevra ile bir taraftan Amerika ile flört ederek müzakerelerin başlaması için devreye girmesini istiyor, bir taraftan da bugüne kadar vesayeti altında tuttuğu HDP’nin ipleriyle oynuyor.
Elbette HDP’nin siyaseti hatırlaması doğru bir hamle. Ama o kadar geç ki... Yüzlerce şehidin geldiği ve neredeyse binlerle ifade edilen Kürt gencinin hendeklerde telef olduğu bir Türkiye’de toplum HDP’ye ve PKK’ya neden ve nasıl güvensin?
Dokunulmazlık dosyalarının parlamentoda görüşülmeye başlandığı bir ortamda kiminle, nasıl bir siyasi çözümü konuşacaksınız doğrusu çok merak ediyorum.
Bundan sonra HDP’nin önünde bir tek yol var; eğer gerçekten barış istiyorsa ve tabii öncelikle Kandil’in vesayetini kırabilecekse, silah bırakarak PKK’nın Türkiye’yi terk etmesini sağlamaktır. Bunun olabileceğinden hiç emin değilim ama kim bilir bekli hala siyaset için bir şans vardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.