Fitne-fücur işleri bitsin artık!
Davutoğlu döneminin sona ermesi, Kemal Kılıçdaroğlu’na dert oldu...
Niye böyle olmuş?
Başbakan niçin maraza çıkarmıyormuş?
Niçin Cumhurbaşkanı’na isyan edip, partide bir “bölünme çizgisi” oluşturmuyormuş?
İşin daha da ilginç tarafı şu:
Kemal Bey, maraza çıkarmadığı için içerlediği ve hatta sert sözlerle eleştirdiği Davutoğlu’na “tüm haklarını” helal ediyormuş.
İnsan merak ediyor: Kılıçdaroğlu’nun, Davutoğlu üzerinde ne hakkı var acaba?
Kemal Bey, bugüne kadar Davutoğlu’nun hangi işini kolaylaştırmış?
Hangi jestine, “jestle” karşılık vermiş?
Davutoğlu’ndan gelen iyi niyetli çözüm önerilerinin kaçına insanca karşılık vermiş ve işlerin kolaylaştırılması için hangi iyi niyetli yaklaşımı sergilemiş?
Hatırlayabildiğimiz en makul ve yapıcı tavrı şuydu:
Dokunulmazlıklar konusunda Davutoğlu’nun “O zaman bütün dosyaları gündeme getirelim” önerisine gaza gelip önce “evet” dedi, sonra da “Bu iş anayasaya aykırı. Elinizde 276 evet oyu çıkaracak sayısal güç varken, niçin anayasa değişikliğine gidiyorsunuz?” diyerek yan çizdi.
Hakkını helal ediyormuş.
Bakalım Davutoğlu sana hakkını helal edecek mi?
Küfürlerini, aşağılamalarını, “müsamere Başbakanı” şeklindeki incitici ve terbiyesizce sözlerini affedecek mi?
Efendim, milli iradeyle gelmiş bir Başbakan’a bunlar yapılır mışmış?
Hadi Başbakan milli iradeyle geldi, arkasında yüzde 49’luk halk desteği var.
Sen hangi halk iradesiyle gelip CHP genel başkanlığına kuruldun? Arkanda “kaset desteği” olmadan, o makamı görebilir miydin?
Efendim, Cumhurbaşkanı, partilerin içişlerine çok karışıyormuş...
Bu da, Kılıçdaroğlu’nun yerine hazırlanan Selin Sayek Böke hanımefendiden.
Bu hanımefendi ya haddini bilmiyor, ya da tarih bilmiyor.
Ezeli ve ebedi genel başkanları neredeyse on beş günde bir Başbakan değiştirirdi, devri sabık yaratırdı, kimlerin parti kurmaya mezun olduklarını belirlerdi, muhalefet partilerinin bile içişlerine karışırdı (Fethi Okyar’ın yazdıklarını okusunlar); bu durum, taraflarınca, “Yüce Atatürk’ün öngörüsü” diye alkışlanırdı... Ama Başbakan Davutoğlu “teşekkürle” genel başkanlığı bırakınca, “Bu Erdoğan da çok olmaya başladı... Partilerin içişlerine fazla karışıyor...”
Hanımefendiye ceza:
Halk Fırkası nasıl kuruldu?
Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa Halk Fırkası’nın nesi idiler?
Recep Peker kimdir, Hasan Saka kimdir, Şükrü Saraçoğlu kimdir, Refik Saydam kimdir? (Liste uzatılabilir...)
Fethi Bey, “ölü” doğmuş Cumhuriyet Serbest Fırkası’ndan niçin ayrılmak zorunda kaldı ve fırka nasıl (hangi demokrat ismin kararıyla) kapatıldı?
Böke hanımefendi bu konularda okumalar yapsın, sonra çıkıp bilmiş edasıyla konuşsun!
- HAMİŞ:
Başbakan Davutoğlu’nu karşılayan Konyalılar dün şöyle bir pankart açtılar: “Erdoğan liderimiz, Davutoğlu değerimiz...”
Davutoğlu’ndan daha Davutoğlu’cu olan arkadaşlara sesleniyorum:
Kurcalamayın artık...
Timsah gözyaşları döküp, “E, hani milli irade?” şeklinde, manalı ve kışkırtıcı laflar etmeyin.
Durduk yerde “mağdur” yaratmayın.
Hele, “harcandı” gibi, yine kışkırtıcı ve rencide edici açıklamalar yapmayın.
Bırakın artık fitne-fücur işlerini...
Kriz istidadı taşımayan krizle ilgili en net, en kriz çözücü açıklamayı Başbakan Davutoğlu’nun “hemşerileri” (yani Konyalılar) yaptı. Cumhurbaşkanına ve Başbakana değerlerini teslim etti.
Bitmiştir.
Bu pankart kesmediyse, Başbakan Davutoğlu’nun “veda konuşmasına” bakın ve durumun resmetmeye çalıştığınız gibi olmadığını görün.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.