Kumpas’la savaştık yine savaşırız
Darabe’ arapça ‘vurmak’ fiilinin kökü. Darbetmek de diyebiliriz. Emsile okurken misal verirler, ‘daraba Zeydun Amran.’ Zeyd, Amr’a vurdu.
Türkçede kullanılan bir özel anlamı vardır, ‘darb’ın.
‘Darphane’ neye diyoruz? Para basan yere. ‘Darrab’ da ‘para basan’ anlamına geliyor.
Ben, kelimelerin yapısıyla biraz ilgilenirim. ‘Darrab’la ilgilenmemin sebebi, Rıza Darrab’ın isminin Türkiye’de değişik değişik kullanılması.
Bazıları ‘Zarrap’ diyor. İranlılar, ‘dat’ harfini ‘z’ye yakın bir sesle kullanıyorlar. Bu normal.
Rıza Darrab, Türk vatandaşlığında ‘Sarraf’ soyadı almış. Herhalde Türklerin telaffuzda ihtilafa düşmemesi için.
‘Sarraf’ da, sözlüklerde, ‘Para, altın, tahvil değiş-tokuşu yapan kimse’ olarak geçiyor.
Yani, her iki telaffuzda da, Rıza Sarraf, ismiyle müsemma.
Türkçe’deki resmi adını esas alarak, biz, ‘Sarraf’ı tercih edelim.
Sarraf, bugün Amerika’da tutuklu.
Neyle suçlanıyor?
Düz söyleyelim, fazla tekniğe girmeden. ABD’nin İran’a uyguladığı ambargoyu delmekle suçlanıyor.
Biz, ezelden anti-emperyalistiz. Bu yüzden, birisinin, ABD’nin İran’a uyguladığı ambargoyu delmesini mesele etmeyiz.
ABD, bunu suç olarak görebilir, yargılayabilir, mahkum da edebilir. Fakat, böyle bir şey bizim Rıza Sarraf’a kötü gözle bakmamızı gerektirmez.
Başka ne olmuş olabilir?
Türkiye, İran’la bir ticaret yaptı.
Statüsü gereği, Türkiye, İran’la ticaret yaptığı alanlarda ambargoya tabi değildi. Statü ne? Türkiye, İran’la sınır. Bu yüzden bazı muafiyetleri var.
Resmi, mevzuata uygun bir mekanizma kuruldu ve Türkiye, petrol ve doğalgaz alışverişini İran’a altın ihracıyla dengeledi.
Benim hatırımda böyle kalmış. Yanlışım varsa bilenler tashih etsin.
Bu işlemlerde de, hadiselere ‘yerli’ ve ‘milli’ bir bakışla bakan kimsenin sakınca göreceği bir bozukluk bulmak pek mümkün değil.
Dediğim gibi, bu bakış açısı, Sarraf’ın ticari faaliyetlerinin ABD’de yargılama konusu olmasını engellemez.
Yalnız, şöyle bir şey var.
Biliyorsunuz, biz, Türkiye olarak, ambargo konusunda BM Güvenlik Konseyi’nde İran lehine oy kullanmanın çok sıkıntısını çektik.
O gün, Türkiye’nin tutumu doğruydu.
Sonradan, ABD İran’la anlaştı. Yani ABD, Türkiye’nin önerdiği çizgiye geldi.
O günkü tutumumuzun doğruluğu bugün ispat edilmiş olmasına rağmen, tercihimiz, sicilimize menfi bir sabıka olarak geçti.
Şimdi, ambargo kalktı.
İran’la ticaret artık serbest.
ABD, Sarraf’ı, bir bakıma, bugün serbest olan bir fiili geçmişte işlemekten yargılamış oluyor.
Artık, bu çelişki, yargılama safhasında halledilir veya halledilmez.
Sarrafla ilgili iddialar, hatırlarsınız, ‘paralel darbe teşebbüsü’ sırasında ortaya atılmıştı.
Paraleller, Halkbank’ı hedef almıştı.
O günlerde, ABD’deki İsrail lobisi de Türkiye’nin Halkbank üzerinden İran’la yaptığı ticareti ‘illegalleştirmek’ için yoğun bir çalışma içindeydi.
‘Paralel’in buradaki fiilleriyle, İsrail lobisinin ABD’deki fiilleri arasında bir ‘paralellik’ vardı.
Buraya kadar, bizim kafamızı karıştıracak bir şey yok, her şey üç aşağı beş yukarı izah edilebilir.
Henüz izah edilememiş başka bir boyutu var ‘Sarraf’ vakasının.
Bizim bürokratlarımız, bizim bazı siyasetçilerimiz, Sarraf’la, resmi olan işlerin yürütülmesi için gerekli olanın dışında bir ilişkiye girdiler mi?
Para alış-verişi yaptılar mı?
İddialar kıyamet gibi. Ve tatminkar bir cevap çıkmadı.
Yoksa işin ‘kumpas’ tarafı kolay, alışığız.
Kumpas’la çok savaştık, yine savaşırız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.