Bu kadar kafa karışıklığını ancak Molier
Moliere'in "Kibarlık Budalası"nın kahramanı Jourdain sosyeteden bir kadına aşık olur ve ona mektup yazmak için felsefe hocasından yardım ister. Sonra Jourdain'le felsefe hocası arasında şu diyalog geçer:
FH- Bu hanıma nazımla mi yazmak istiyorsunuz?
J- Hayır hayır nazım istemez.
FH- Nesir mi olsun istiyorsunuz?
J- Hayır ne nazım isterim ne de nesir.
FH- İyi ama, ya nesir olacak, ya da nazım.
J- Neden?
FH- Çünkü efendim, meramını anlatmanın nesirle nazımdan başka şekli yoktur.
J- Nazımla nesirden başka bir şekil yok mudur?
FH- Nesir olmayan söz nazımdır; nazım olmayan söz de nesirdir.
J- Ya konuşulan şey nedir?
FH- Nesir.
J- Ne? Şimdi ben ''Nicole, terliklerimi getir, gecelik takkemi de ver'' diyecek olsam bu nesir midir?
FH- Evet efendim.
J- Demek kırk yıldan fazladır bilmeden, farkında olmadan nesir söylüyorum, bana bunu öğrettiğiniz için size çok minnettarım.
Ulus devlet ve bir arada yaşayabilmek
Bu diyalogu her hatırladığımda bizim sosyo-politik yaşamımızda 80 yıldır bilmeden neleri söylediğimizi veya neleri bilmeden bilirmiş gibi davrandığımızı düşünürüm.
Aslında bu süreç kendi kendini tekrar etmek gibi bir durumu yansıtıyor. Çok dilli, çok dinli, çok uluslu bir imparatorluktan, "ulus devlet" modeline geçişi ifade eden Cumhuriyet'in içeriğini de bilmeden yanlış kullanımlara konu etmedik mi?
Herkül Milas Zaman'daki yorumunda bunu şöyle anlatmaya çalışmıştı:
- Ulus-devlet içinde herkesin herkesi eşit kabul etmesi ve ona hayat hakkı tanımasıdır çıkar yol. Yani insanlar dünya görüşlerini değiştirmelidir. Yoksa kişiler bazen 'ulusal yarar', bazen 'sağlık', bazen 'din gerçeği' ya da 'buyruğu' adına 'öteki' bellediklerinin yaşam alanını yasaklar veya dolaylı baskılarla sınırladıkça, her kesimde, doğal olarak ve savunma refleksiyle kendi içine kapanma işlevi gelişecek ve yine doğal olarak, toplumsal uyumun ve bütünleşmenin tam tersi hız kazanacaktır. Batı toplumlarında uluslaşma giyimden yaşam biçimine tek tip insan yaratmadı, 'tek tiplilik' (asgari sınırlamalar ve yasaklarla) herkesin eşit olma ve herkesin istediği gibi yaşama ilkesi temelinde sağlandı. Yani en basit biçimiyle söylendiğinde, insanlar "ötekine" bakıp hemen rahatsız olmamalı; öteki ister türbanlı olsun, ister içkili.
"Kürt realitesi"ni yok saymamızı hatırlayın. Ya da 1940'lardan başlayan "Vatandaş Türkçe konuş" kampanyalarının sonunda Türkiye'de "azınlık"ların erimesi sürecini hatırlayın.
Bizim Jourdan'lar şaşırıyor…
"Halk" ile "seçmen" arasındaki ilişkiyi ters yorumladık. Çok partili rejime geçildikten sonra "halk"ın farklı eğilimlerdeki "seçmen"ler olmasını da kabullenemedik.
Şimdi bizim Jourdan'lar "Meğer bunlar dindarmış" veya "Meğer başörtüsü sadece ninelerimizin başında olmazmış" diye şaşırıp durmuyorlar mı?
Sonuçta ortaya çıkan kafa karışıklığını Rauf Tamer ne güzel anlatmıştı dünkü yazısındaki diyaloglarla:
- Her AK Partili'yi AB yanlısı zannetme.
- Sen de her AB yanlısını, AK Partili zannetme
- Sen de her AB karşıtını muhalif zannetme.
-Ama sen de her muhalifi AB karşıtı zannetme.
- Her türbanlıyı ille de dindar zannetme.
- Sen de her dindarı şeriatçı zannetme.
- Her cumhuriyet yanlısını, dinsiz zannetme.
- Estağfurullah ama sen de her dinsizi cumhuriyet yanlısı zannetme.
---
Gazetecilere not verildiği iddiası asılsızmış…
AK Parti'nin Medya ve Tanıtımdan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Edibe Sözen, bu parti MKYK'sında gazete yazarlarına not verilmesi üzerine yazdığım dünkü yazı üzerine beni aradı.
Özetle şöyle dedi:
- AK Parti MKYK'sında gazete yazarlarına not verildiği konulu haber ve yorumlar asılsızdır. Gazete yazarları ve gazeteciler konusu bir kez MKYK'nın gündemine geldi. O da Başbakan'ın gezilerinde uçağına davet edilen gazetecilerle ilgiliydi. Bu gazetecilerin gidilen ülke ya da bölge konusunda uzman gazeteciler olmasının daha uygun düşeceği bazı arkadaşlar tarafından gündeme getirildi. Bunun dışında gazetecilere not verildiği benzeri haberler ve bunlara dayalı yorumlar, olmayan üzerinde çeşitleme yapmaktan öteye anlam taşımıyor.
Evet… "Yetkili ağız" böyle dediğine göre, bu iddiayı seslendirenlerin ya not karnelerini bulup söylediklerinin doğruluğunu kanıtlamaları, ya da özür dilemeleri gerekiyor.
Ayrıca "listeler" ve "not karneleri" konusunda bu kadar hassas olanların, bundan sonra Genelkurmay'ın "akreditasyon listeleri" konusunda da görüş açıklamalarını bekliyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.