D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Anayasa’daki Laiklik ve Laikleşmenin Neresindeyiz?

Anayasa’daki Laiklik ve Laikleşmenin Neresindeyiz?

Meclis Başkanı’nın bir toplantıda sarfettiği sözler laiklik tartışmalarını alevlendirdi. Ana muhalefeti temsil eden partinin vekilleri Meclis Başkanı’na karşı “Türkiye laiktir laik kalacak” diye tezahürat yaptılar. Bu karşı çıkış şekil üzerinden bir tepkiden öteye gitmiyor. Türkiye’de, laikleşme ile asıl hedeflenen “dünyevileşme” idi. Yoksa devlet asla laik olmadı. Dünyevileşme, maddileşme, hatta “dünyaperestlik” laiklik ilkesine ihtiyaç duyulmayacak bir sür’atle bütün alanları kapsayacak bir şekil almış durumda.  Laiklik prensibini CHP önce parti ilkesi yaptı, sonra Anayasa’ya koydu. Fakat laikleşme konusunda, dünyevileşme hususunda bu partinin ciddi bir başarısından söz edilemez. Bu ilke onların elinde okur yazar bazı seçkinlerin dinsizleşmesinden başka sonuç doğurmadı. Dindar halk laik, din-karşıtı CHP’ye karşı mukaddeslerini korumak için pasif direniş yolunu seçti. Dolayısıyla çok partili hayata geçinceye kadar laikleşme yaygın bir değişme uygulaması olarak görülemez. 

Türkiye’de laikleşme, dünyevileşme dine riayetkâr görünen partiler Demokrat Parti, Adalet Partisi ve ANAP dönemleri ile dinî referans alan RP ve AK Parti dönemlerinde hız kazandı. Denilebilir ki, şu sıralar dünyevileşme, laikleşme zirve noktasındadır. Bu raddede, Anayasa’da laiklik ilkesinin olması veya olmamasının bir önemi yoktur. 

Bugün bütün dinî tezahür alanları, maddileşmenin-dünyevileşmenin izlerini taşıyor. Bu görüp görebileceğimiz en büyük yozlaşmadır. Eskiden imam hatip okullarını dindar halk imanî bir sevkle yapıyor ve çocuklarının dindar yetişmesi için gayret gösteriyordu. Kur’an kursları keza böyle idi. Hele cami inşasının yasak olduğu bir dönemden sonra 1950’li yıllarda ortaya çıkan cami yaptırma dernekleri ülkemizin çehresini değişirecek şekilde gayret ve faaliyet içinde oldular. Son yıllara kadar cami yapımı bu derneklerin gönüllülerinin gayretleri sonucu gerçekleşti. 

Son yıllarda çok sayıda ve büyük camiler yapılıyor. Küçük camiler bile, minarenin fonksiyonsuz kalmasına rağmen, dört minareli inşa ediliyor. Bu büyük camilerin hükümetle iş tutan müteahhitlerin destekleri ile yükseltildiği tahmin edilebilir. Devlet kurumları ve belediyeler de gösterişli camiler yapmakta yarışıyor. “Bunlar laik devlette olmaz” denilecektir, biz de deriz ki “İslâm ilkelerine bağlı devlette de olmaz!”

 Selçuklular’da veya Osmanlı Devleti’nde büyük camileri devlet değil, padişahlar veya yüksek dereceli yöneticiler şahsi paralarıyla yaptı. Demek ki, Anayasa’da laiklik ilkesi olmakla uygulama fazla etkilenmiyor. Aslında bu daha önceki yanlış laiklik uygulamasının tersine çevrilmesidir. Tek partinin uygulamaları nasıl laiklik değilse, bugünkü iktidarın uygulamaları da laiklik değildir. 

 Bu büyük inşaî faaliyetin din adına değil, iktidar adına, gösteriş maksatlı olmadığını kim iddia edebilir? 

 Cami dernekleri ihtiyaç için cami yapıyorlardı. Şimdi yapılan camilerin çoğu ihtiyaçla ilgili değil. Ankara’da, dağ başında belediye devasa bir cami yapıyor. Bunun Cumhurbaşkanı’nın işareti ile yapılan Çamlıca Camii ile yarış maksatlı olduğu düşünülebilir.

Cemaatin en yakını bir kilometre mesafede, arada dereler tepeler var. Havalimanı ile şehir arasında yüksek bir yere bu yapının dikilmesi dini değil dünyevi bir faaliyet olarak anlamlıdır. 

 Türkiye’de dinî görünürlüğün tarih boyunca en âşikâr örnekleri, Ankara’da yapımı süren ve dünyanın en büyük eğlence merkezi olacağı iftiharla ilan edilen Ankapark’ın girişinde görüntü malzemesi olarak kullanılıyor.  Dinî mimarinin en seçme örneklerinin benzerleri bu eğlence merkezinin girişinde ne arıyor?

 Bu ancak şöyle açıklanabilir: Büyükşehir belediye başkanı Ankapark’ı da kuzey Ankara’daki cemaatsiz devasa camiyi de aynı saikle yapıyor: Daha fazla maddî görünürlük! Bütün bunları İslâm kültürüne yeterince vakıf olmamak ve İslâm’ın ruhuna nüfuz edememekle açıklamaktan başka çare yok. Ankara’daki faciayı defalarca yazdım. İktidar mensuplarından ne müsbet ne menfi bir dönüş olmadı. Diyanet İşleri dahi tek söz söylemedi. 

Türkiye’de gerçekten İslâm’ın ruhuna sahip çıkan, özünü esas olan kitlelerin bir zaman sonra bu dönemdeki dünyevileşme örneklerinin en rezili olan Ankapark’ın girişinin yıkılması için harekete geçeceklerinden şüphe etmiyorum.

 Bir sonraki seçimde AK Parti Ankara’da seçimi, ancak bu mukaddesatı hiçe sayan yapıları yıkmayı taahhüd eden bir adayla kazanabilir! “Benim ibadethanem olan camimi, saygı ile andığım ulu şahsiyetleri sembolize eden türbemi, mukaddesliği çağrıştıran sembollerimi böyle bir eğlence yerinde ne işi var” diye isyan edenlerin artması Türkiye’de İslâm’ın geleceği için sağlıklı bir işaret olacaktır.

Dinî hassasiyeti bilinen bu siyasî hareketin ilgililerinin/yetkililerinin dikkatini son defa çekmek istiyorum. Çünkü kısa bir süre sonra bu mel’aneti bilerek veya bilmeyerek işleyen zat, halkın ulaşımı için metro yapmak yerine, kütüphaneler inşa etmek yerine, büyük kaynakları israf ettiği bu eğlence yerinin açılışını yaptırmak isteyecek.  Bu eğlence merkezinin açılışını yapan şüphesiz tarihe geçeçek, nasıl geçeceği konusu ise ayrı bir bahistir! 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi