D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Acayip Bir İstifa...

Acayip Bir İstifa...

Ramazanda yazılacak konu mu bu?”, diye düşünmeden edemedim... 

Bu dünyadan herkese şahsî haklarımı helâl ederek ayrılmaktan yanayım. Dostlarım, ahbaplarım mesele değil; düşmanlık, hasımlık edenlere de helallik vermek, arkada kendi açımdan pürüz bırakmak istemem... Fakat öyle şeyler oluyor ki, “acaba bencillik mi ediyorum?”, diyorum. Şahsî haklarımızın sınırını tayin etmek kolay mı? Nereye kadar şahsi hakkımız, nereden sonrası ammeyi ilgilendiriyor? 

Gazetelerde haber oldu: Başsavcılığa bir dilekçe verilmiş. “Ben filan örgütten istifa ettim, yanlışlıkla selâm verdiysem bile geri alıyorum” gibisinden... Bir kurumdan, teşkilattan, dernekten, vakıftan, topluluktan ayrılmak mümkündür. Bunun yolu-yordamı bellidir. Eğer resmiyet gerekiyorsa, yazılı olarak bildirimde bulunulur. Tabii savcılığa değil! İlgiliye, yetkiliye, muhataba...

Savcılık bir mevzu varsa, davet ettiğinde beyan edilir... Müstafi zatla ilgili bugüne kadar yazmadım, yazmak da istemezdim. Fakat, bir dönemle, hal tercümemizde bir satırla geçen bir konuyla ilgili konuşmama, yazmama kararımız kararsızlığa inkılâb ediyor.  1986 yılı bizim için yeni bir başlangıç demekti. 6 senedir Kültür Bakanlığı’nda sözleşmeli senaryo yazarı ve film yapımcısı olarak çalışıyordum. Yeni bir gazete yayınlanacaktı, hem yazma hem de yönetimde görev teklifi aldım.  Böyle bir başlangıca şiddetle ihtiyaç vardı. Zaman gazetesi aynı yılın kasım ayında yayınlandığında bu ihtiyacın boyutları hakkında fikir sahibi olduk. Gazete büyük tiraja ulaşmadı, fakat büyük bir ihtiyacı karşıladı. 12 Eylül sonrası bütün inanan kesimlerin okuryazarlarının sesi oldu. Güçlü bir birliktelik havası estirdi. Bu sayede müştereklerimizin asgarî değil, azamî olduğunu gördük.  Gazete ilk altı ayında bir operasyona maruz kaldı, akabinde daha güçlü bir dönüş oldu. Fakat bu dönemin çok uzun sürmeyeceğini bilemiyorduk. 

Ankara’da matbaacılık ve yayıncılık yapan bir zat patron olarak görünüyordu, cemaatin işin içinde olduğunu o zaman anladık. Onunla bir sözleşme yaptık. Beş kişi ve patron! Gazetenin yayın siyasetini beş kişi tayin edecekti. Ortaya çıkan ürünün uyandırdığı olağanüstü tesir birilerini iştahlandırmış olmalıydı ki, bir operasyonla daha karşı karşıya kaldık.  Gazete İstanbul’a taşınıyormuş gibi yapılıp muhtevasından koparıldı. Bu, patronla aramızda mahkeme konusu oldu. Mahkeme safahatında gördük ki, içimizden birisi özel bir anlaşma yaparak işe devam ediyor, kat karşılığı tabii...

Neyse, bu süreçte, davayı kazandık. Ne beklenir? Patronun mahkeme kararını yerine getirmesi. Fakat patron ortada yok. Avukatımız eve hacze gitti. Evden eşyalar bir kamyona yükleniyor, hanımlar, çocuklar feryad ü figan ediyor, bütün mahalle halkı seyirde, evin reisi ise ortada yok! Şunu anladık: O gün öderse, kendi kasasından çıkacak. Bilahare olursa, cemaatten! Avukatımız, bir kişilik deşifresinden sonra, hacizden vazgeçti. Alınan eşyalar yerine konuldu... Sorumuz şu: Siz olsaydınız, çoluğunuzun çocuğunuzun böyle bir duruma düşmesine razı olur muydunuz?  Müstafi zat, paralel miydi, paralı-el mi? Cevabını siz verin. 

İstifa etmiş...

Verdiği selâmı bile geri alacakmış. Ya aldıklarını ne yapacak? Cemaatten kazandıkları ne olacak? Onları da fakir fukaraya bağışlasa bari! Ramazanda ne de güzel olur değil mi? Sanmayın ki az buz bir şey, yetmiş şehrin fukarasına yeter! İstifanın sebebi de bu olmalı zaten... Serveti korumak için istifa edersin, haysiyetini korumak için ise hiçbir şey yapmazsın! 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi