Erdoğan davayı sattı, öyle mi?
Bu sözü (“Erdoğan davayı sattı”) sözünü sosyal medyada döndürüp duranları “dava”dan neyi kastettiklerini bilmiyorum.
Bunun, “büyük Türkiye” davasının da ötesinde, spesifik bir alana, hadi diyelim ki bir “ütopya”ya işaret ettiği vakıa.
Değerlidir ütopyalar.
Bir tür var oluş ve direniş gerekçesidir.
Erdoğan’ın çokça eleştirilen son tutumunu (İsrail’le resmî ilişkilerin başlatılması kararını), bu ütopyaya vurulmuş “hain bir darbe” olduğunu düşünenleri ikna edecek malzemelerin, şu “oluşturulmuş” psikolojik ortamda işe yarayacağını düşünmüyorum. Bu malzemeleri kullanmanız durumuna aynı damgayı yemeniz mukadderdir.
Kendilerine büyük bir yükün altına girmiş süsü veren ve “Erdoğan davayı sattı” diyerek (olmayan) “çıta”ya durduk yerde irtifa kazandıran arkadaşlara şunu söylemek lazım belki de:
Devlet yönetmek, çay ocaklarına serilip bol keseden atıp tutmaya benzemiyor. İHH’nın (sırasında hepimizin yük akı olmuş İHH’nın) arkasına gizlenip ateş edeceğinize, işbu ihanet girişimini “dava”yla ilişkilendirdiğiniz mazlum Filistin halkına sorun bir de... Bakalım sizinle aynı endişeleri paylaşıyorlar mı?
Bir çift söz de, “Yeter ki Erdoğan çakma” fırsatı çıksın deyip alesta bekleyen içimizdeki İrlandalılara:
Daha güne kadar “iyi” olan her şey, son iki yıl içinde nasıl oldu da birden “kötü”ye dönüştü?
İki yıl önce yargımız
çok iyiydi...
Şimdi yargımız “tuhaf haller” içinde.
İki yıl önce Erdoğan dünya lideriydi. (“Dünya Liderliği” payesini ona Mavi Marmara gemisi kazandırmış...)
Şimdi Erdoğan “diktatörlük” eğilimleri gösteren ve üslubunu bozdukça bozan bir yeni zamanlar otokratı...
İki yıl önce, kitleler “İlle de Başkanlık sistemi” diye ölüyordu, AK Parti’de heyecan fırtınaları esiyordu.
Davutoğlu gönderildikten sonra bu heyecan dindi, kitleler Başkanlık sitemini yük olarak görmeye başladı. Oysa Davutoğlu ve ekibi, ciddi bir hazırlık içindeydi, “süper bir Başkanlık modeli” üzerinde
çalışıyordu. Ama Erdoğan halk iradesine darbe yapınca, AK Parti’nin ve kitlelerin heyecanı öldü.
İki yıl önce siyasette “seviye” vardı.
Binali Yıldırım Başbakan olunca seviye düştü...
Son iki yılda ekonomi alanında ciddi yatırımlar yapılmıştı.
Binali Yıldırım Başbakan olunca, “yatırım” filan kalmadı.
İki yıl önce demokrasi vardı.
Şimdi demokrasinin yerinde yeller esiyor.
İki yıl önce halk iradesi galebe çalmıştı.
Şimdi halk iradesi “otokrat Erdoğan”ın ağır baskısı altında...
Hep böyle şeyler yazıyorlar ve Erdoğan’ı “düşman sayısını çoğaltmakla” suçluyorlar. Bu (kendilerince doğru) eleştiriyi de, “liberal” bir zeminde durarak dile getiriyorlar. Sanki başka zemin kalmamış gibi...
Daha açık söylemek gerekirse, Erdoğan’a çakmak için birden Etyen Mahçupyan’laşıveriyorlar.
Erdoğan bir hamle yapıyor, “düşman sayısını azaltmak” adına İsrail’le resmî ilişkileri başlatıyor, Putin’e “üzüntülerini” bildiren bir mektup yolluyor, son yılların hengâmesi içinde düşman saflara geçmiş ülkelerle “temas” yolları arıyor; aynı zevat bu kez “radikal İslamcı” saflara zıplayıveriyor.
İşine geldiğinde liberal takılacaksın.
İşine gelmediğinde “İslamcı” saflara kaçacaksın.
Hem bir zeminde iki dakika sebat etmeyip görüş ve tıynet değiştireceksin, hem de “Erdoğan’a çakma fırsatı bahşeden” her malzemenin üzerine balıklama atlayacaksın. Sonra da utanmadan ahlak yargılaması yapacaksın.
Bilmem ki, “yazıklar olsun” dışında ne demek gerekir?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.