İte su ver itleri sevindirme
Yoksula yardım etmek. Darda kalmışa yardım etmek. Afetzedeye yardım etmek. Mazluma yardım etmek. Mahzuna yardım etmek.
Allah’ın kullarına yardım etmek.
Biz Allah’ın kullarıyız. Noksanlarımızla. Kırık döküklüklerimizle. İsyanlarımızla...
‘Gice gündüz işleri isyan kamu, korkaram ki yirleri ola Tamu.’
Burası, ‘Vesiletü’n Necat’ işte.
Bir iz, aldı beni Mevlid-i Şerif’in satırları arasına getirdi.
Allahu Teala, darda kalmış kuluna yardım edilmesini seviyor.
Mahlukuna.
‘Kar yağıyu kışları, ürkütüyu kuşları.’
Kışın, kuşlar aç kalmasın diye görünür yerlere ekmek, darı, buğday konulmasını...
Meşhur misal. Herkesin kötü bildiği bir kulun, bir ite su verdi diye bağışlanması.
‘Kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır.’
Börtü, böcek, hepsi Allah’ındır.
Allah, Rahmet’iyle, Kayra’sıyla var etti onları.
Kayra?
İsmet Özel’in Amentü’sünde vardır hatırlayın.
Bir nevi ‘kayırma.’
Şu siyasette, bürokraside gördüğümüz veya birtakım hastalıklı cinslerin günlük hayatında gördüğümüz adi, sefil ‘adam kayırma’ gibi –haşa- değil.
***
Bir lütfu İlahi diyelim.
İnsana, mahluka, hepsine yardım etmek.
Bunun ne kadar kıymetli bir şey olduğunu, oturduğunuz yerden takdir edebileceğinizi düşünürsünüz.
Hayır, edemezsiniz.
Çaresiz insanların bakışlarını görmek nasip olduysa size.
Çaresiz bir annenin can çekişen bebeğine bakışına şahit olduysanız.
Önce bebeğine bakışına. Sonra, medet umarak, size bakışına. Sonra yakararak, Allah’a bakışına...
O zaman belki bir fikre sahip olabilirsiniz.
Ben, kaç defa şahit oldum. Beni bu şahitliklerim eskitti.
‘Yardım ediyorum, o halde varım’ sözü, tartabilseniz, Dekart’ın lafından eksik gelmez.
Varoluşu anlamlı kılan şeylerden biridir ‘yardım etmek.’
‘Kul olma’yı lezzetli kılan şeylerden biridir ‘yardım etmek.’
Evvelce yazmışımdır, icap etti kısaca anlatayım.
25 sene kadar önce Somali’ye gitmiştim.
Kamplarda, günde 350-400 kişi ölüyordu.
Orada benden başka bir tane Türk yoktu.
Türk’ten vaz geçtim, türlü türlü kiliseler, foterli, jeepli adamlarıyla orada cirit atarken, Arabistan’ın Hey’et’ül İğase’si dışında doğru dürüst Müslüman görmedim.
İran’ın üzerinde hilal olan devrilmiş bir soğutuculu kamyonunu gördüm. O kadar. Başka bir faaliyetleri var mıydı bilmiyorum.
Biz, bilhassa büyük depremden sonra, insanlık öğrendik. Yardım etmenin lüzumlu olduğunu öğrendik. Yardım etmeyi başardık.
***
Açe’de genç bir çocuk, şoför, dedi ki bana, “Burada, İslam aleminin onurunu Türkler kurtardı.”
Bunu başardık.
(Başarırken, biraz aşırı gittik.
Yardım etmenin aşırı gitmesi nasıl oluyor?
Demeyin.
Yardım, bir sektör oldu. Paralel maralel derken, işin ayarı bozuldu. Ben, bu konudaki eleştirilerimi, muhataplarına, en azından bir-ikisine şifahen ilettim. Bugün için bağlam dışı.)
Bu başarıda, İHH’nın öncülüğü vardır. İHH, bizim ilk göz ağrımızdır.
Sözü, şu son günlerdeki Mavi Marmara tartışmalarına getirmekti niyetim. Yazı, kendisini sürükledi. Sadede gelmem uzun sürdü. Sonunu, kısaca şöyle toparlayayım.
(Mavi Marmara, sivil bir işti. Hepimizin yüz akıdır. Bunu bir kenara not edelim.)
‘Sivil toplum’un çıtayı yüksek tutması doğrudur.
Devlet politikası, kendi gerekleri doğrultusunda şekillenir. Her zaman ‘ideal’e uymaz.
Devlet, ‘realite’ye daha çok tabidir, daima siviller kadar ‘idealist’ olmayabilir.
Devlet, yeri gelir, sivil toplum kuruluşunun çıtayı yüksek tutmasını, diplomasi sahasında kullanır. Kullansın zaten.
Şu sıralar, bir sürü adi adam, it gibi ürüyor. Bunları sevindirmek bize yakışmaz.
Makul bir yaklaşımla, fitneyi tesirsiz hale getirmekte fayda var.
İşittiğim kadarıyla, öyle de oluyormuş.
Hayırlısı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.