O dosya vicdanlarda açık kalacak
Mevcut iktidarın bir zamanlar en afili iddialarındandı: "Bizim zamanımızda faili meçhul olmadı, bütün cinayetler çözüldü..."
Hesapta Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Bahtiyar Aydın, Cem Ersever, Eşref Bitlis, Ahmet Taner Kışlalı, Uğur Mumcu gibi cinayetlere göndermelerde bulunuyorlar, kendi dönemlerinde bu tip olayların yaşanmadığını sözde vurguluyorlardı... Tabii Necip Hablemitoğlu cinayetini unutarak!..
Muhsin Yazıcıoğlu 2009'da helikopterinin düşmesi sonucu hayatını kaybetti... Geriye mahkeme kayıtlarında kapansa bile vicdanlarda kapanmayacak bir dâvâ kaldı... Siyasî iktidar en baştan itibaren olaya ısrarla 'kaza' damgası vururken milyonlarca insan bunun 'kaza' değil, 'suikast' olduğuna inandı...
Artık ortada 'kaza' mı 'suikast' mi olduğu tartışmalı bir olay yoktu sadece... Adaletin tatmin etmesi gereken milyonlarca vicdan vardı... Aradan 7 yıl geçti, adalet bekleyen bir tek vicdan tatmin edilmeden, takipsizlik kararı çıktı...
AKP hükûmetinin yaklaşım biçimi en baştan itibaren 'kaza'yı alelacele kayıtlara geçirip, olayı kapatma şeklindeydi... Dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, aksini düşünenleri küçümser bir edayla sesleniyordu "Kazadan kaza çıkarmayın" diye gevşek ses tonuyla...
***
Diyelim haklıydılar ve helikopter pilotaj hatasından, zorlu tabiat şartlarından vs. düştü... 2009 yılında enkaza 4 gün sonra ulaşmayı kim nasıl izah edebilir? Gazeteci İsmail Güneş'in o kadar telefon görüşmesi yapmasına rağmen yerinin tespit edilememesi ve donarak ölmesi bu çağda hangi 'kaza' kavramıyla ifade edilebilir? Resmî görevlilerin helikopter enkazından parça çaldıklarının ortaya çıkması ve bunu 'hatıra'yla itiraf etmeleri hangi hukuk devletinde karşılıksız kalır?
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nun cenaze töreninde devlet erkânı, tepeden tırnağa görülmemiş biçimde tabutun arkasında saf tuttu... Keşke aynı devlet erkânı siviliyle askeriyle tabutun arkasında değil de, adaletin arkasında saf tutsaydı... Bu olay vicdanlarda tortu bırakmayacak şekilde aydınlansaydı...
Oysa iddialar vahimdi... Olay esnasında olmaması gereken bir hava hareketliliğinin olduğu, F-16'ların uçtuğu, radar kayıtlarının silindiği veya radarın kapatıldığı, arama kurtarma faaliyetinin bilerek geciktirildiği, ekiplerin kasten yanlış bölgelere yönlendirildiği, ölenlerin kanında yüksek oranda karbon monoksit bulunduğu gibi...
***
"Bizim dönemimizde faili meçhul" olmamıştır diyerek, eskiyi aşağılamaya ve fark ortaya koymaya çalışan irade Muhsin Yazıcıoğlu meselesinde çuvallamıştır... İlk günden itibaren 'kurtarma'dan çok 'kazayı ispat' gayreti ön almıştır...
Gerçekten kazaysa bile, olaydan sonra 'kurtarma ve araştırma' aşamalarına damgasını vuran skandallar zincirinin mahkeme aşamalarında pek bir şey ifade etmemiş olması, olaya suikast gözüyle bakan milyonları daha da öfkelendirmiştir... 17-25 Aralık'ta kendi hukukları için devletin bütün adlî ve güvenlik mekanizmalarını nasıl ayaklandırdıklarına şahit olduğumuz iktidar sahiplerinin söz konusu Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşları olunca yıllardır nasıl bir gevşeklik içinde 'kapansa da kurtulsak' psikolojisiyle davrandıklarını gördük...
Rahmetli Yazıcıoğlu'nun siyaseten ifade ettiğinden daha büyük bir karşılığı vardı bu toplumda... Siyasî parselde oy hesabıyla cismen karşılığı sınırlı olsa da ruhen karşılığı diğeriyle orantılanmayacak kadar büyüktü... Zaten bu yüzden pek çok faniye nasip olmayacak şekilde anılıyor ve Tacettin Dergâhı'ndaki kabri ziyaretçisiz kalmıyor... O vefat ettiğinde 5-6 yaşında olan çocuklar bugün kabrinde dua ediyor...
Hukuk "Ben dosyayı kapattım" deyince kapanmış olmuyor işte... Bu dosya milyonlarca insanın vicdanında açık duruyor ve belli ki durmaya devam edecek...
Devletin hukuka ya da hukukun devlete kavuştuğu gün, elbette gelecek... Bakalım o gün keçiler mi delilleri yiyecek, deliller mi keçileri?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.