Ben bu hikayeyi neden anlattım?
Şaşkındı... ‘Sonun başlangıcı’nı görmüş (yahut görememiş, görmekte diretmiş) her yönetici gibi saçma sapan işler yapıyordu.
Durduk yerde Japonya’ya saldırdı. Yenildi.
En büyük prestij kaybını bu yenilgiden sonra yaşadı.
Zaten reformlara direniyor, gerekliliğini kabul etmiş görünmekle birlikte, bir ‘ulusal meclis’in ihdas edilmesine karşı çıkıyordu.
Sertti...
Muhalefete göz açtırmıyordu.
Devrimci eylemleri ‘kanla’ bastırıyordu.
Bir de unvan edinmişti: ‘Kanlı Nikola.’
Japon yenilgisinden sonra işler iyice sarpa sardı. Ülkede genel grev, devrimci eylemler, küçük çaplı isyan girişimleri, iç huzursuzluk...
Başlangıçta herkesi (bütün azınlığı) ‘Rus’ görme eğilimindeydi.
Güç kaybetmeye başladığını anlayınca, sistemli ‘asimilasyon’ politikalarından vazgeçti, azınlık haklarını tanıdı,‘Duma’yı (seçimle işbaşına gelmiş ulusal meclisi) kabul etti.
Köklü tarım reformlarını da bu dönemden sonra hayata geçirdi.
Fakat rahat durmadı.
Biti kanlanınca eski politikalarına döndü.
Gitti, Balkan’lardaki karışıklıklara burnunu soktu.
Birinci Dünya Savaşı başlayınca da, ‘Yerim ulan reformunu, Duma’sını, tarım politikasını’ deyip, Rus ordularının başına geçti.
İçeriyi yönetme işini de karısına ve danışmanı Rasputin’e bıraktı.
Sonrasını biliyorsunuz...
Savaşın da ittirmesiyle yönetim zayıfladı, ekonomi çöktü, ordular dağıldı. Bu karışıklık ‘1917 devrimi’ni doğurdu.
İyice güç ve prestij kaybedince, Duma’nın isteği üzerine kardeşi lehine tahttan çekildi. Kardeşi bu işe isteki görünmeyince, yönetimi ‘geçici hükümete’ bırakmak zorunda kaldı.
Sonra, bir gün, ailesiyle birlikte alınıp ‘mevcutlu’ olarak götürüldü. Ural dağları yakınındaki Ekaterinburg kentine yerleştirildi... ‘Burada güzel güzel tatilini yap, ailenle birlikte ol, yönetim işlerine burnunu sokma’ dediler.
Öyle yaptı.
Devrim tüm kurumlarıyla egemen olunca, bir gece yarısı karısı ve beş çocuğuyla birlikte alınıp bir maden ocağına götürüldü, kurşuna dizildi.
Cesetleri de oracıkta kazılan bir çukura gömüldü.
İnfazından 90 yıl sonra toplanan Rusya Yüksek Mahkemesi ne yaptı?
Bolşevik devrimciler tarafından ‘telef edilen’ Çar İkinci Nikola’nın kanunsuzca öldürüldüğü ve itibar iadesini hak ettiğine hükmetti.
Mahkeme ayrıca Çar ve ailesinin, ‘siyasi baskıların kurbanı’ olduğunu da ‘resmen’ kabul etti.
Sekiz yıl önce Rus Ortodoks Kilisesi tarafından ‘aziz’ ve ‘Rus halklarının babası’ ilan edilen Çar, birkaç ay önce de Ekaterinburg (ya da meşrebinize göre Yekaterinburg) kentinde onbinlerce kişinin katıldığı bir törenle anılmıştı.
İlginç bir rastlantı:
Ekaterinburg’da öldürülmüştü... Kendisine ‘iade-i itibar’ yolunu açacak sürecin kilit isimlerinden Boris Yeltsin de Ekaterinburg’da doğmuştu.
Peki, ben bu hikayeyi neden anlattım?
Hiç canım...
Rahmetli Bülent Ecevit, ‘Sultan Vahdettin hain değildir’ demeye yeltenmişti de, küçük çaplı bir kıyamet kopmuştu, hatırlayacaksınız...
Üstelik, ‘hain’ yaftasını yapıştırdığımız Sultan Vahdettin, İkinci Nikola’nın yaptıklarının hiçbirine tevessül etmemiş, ‘memleket daha fazla karışmasın’ diyerek usulca toz olmuştu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.