Milletlerin en tehlikeli açlığı
Milletler adalete acıkırlar. Adaletsiz kalmak, adalet açlığı, milletlerin en büyük felaketi, inkıraz, çöküntü, yıkıntı nedenidir. Adalet mülkün esasıdır.
Tek kutuplu dünya projesiyle “Benden değilsen düşmanımsın” diyen Bush, bütün dünyada adalete tehdit bir mantık ortaya koymuş, Guantanamo’dan vahşete dönüşen işgallere kadar, dünyada kuvveti esas alan karanlık bir iklim doğmuştur. Dünyada “Şeriatın kestiği parmak acımaz” dedirtecek, topluma güven veren bir düzenden bahsetmek imkânı kalmamaktadır.
Adalet için adli mekanizma düzeni ve mensuplarının daha iyi yetişmeleri meselesi son derece önemli olmakla beraber, mesele bundan ibaret değildir. Diğer zorlukları dikkate alınınca, düzen ve imkan meselesi işin en kolay yönüdür, geciktirilmemelidir. Önemli olan yanlış teşhislerden hareket etmemektir. Konu üzerinde düşünenlerden bir kısmı, “Batı standartları hedeflenmeli” diyor. Elbette Batı’dan, Doğu’dan, geçmişten, her tecrübeden yararlanılmalıdır. Mutlaka daha mükemmeli hedeflenmelidir. Bir kısım yüksek yargı mensubu da dahil, adalet kadrosu “vicdanla cüzdan arasına sıkıştı” diyor. Milletin ve millete hizmet veren kadroların refah seviyesi yükseltilmeli; bunda şüphe yok. Ancak vicdan-cüzdan irtibatı ciddi tehlikedir. Cüzdanın yeri ceptir; vicdana girerse, insanı insanlıktan çıkarır.
Her konuda olduğu gibi ve belki hepsinden daha fazla adalet, insan meselesidir. İnsan olmadan adalet olmaz. İnsan meselesi demek, “önce ahlak” demektir. İstiklal Marşı yazarımız “Bir halas imkanımız var, ahlakımız yükselmeli” der. İnsanı insan yapan, yüce yaratılışının ve sorumluluklarının farkına vararak sahipleneceği ahlak ve erdemlerdir. “Hayattan da üstün değeri olmayanların, hayatının da değeri yoktur”. Değersiz kimseden insan olmaz ki, yargıç olsun. İnsan olduktan sonradır ki bilgi, ehliyet, feraset gibi değerler gerekir.
Materyalizm insani yücelikleri törpülüyor. Makam, imkan, kuvvet ve cüzdan, “hak ve hukukun önüne geçiyor” demek, insanlık altta kalıyor, eziliyor demektir. Kanuni zamanında 15 sene İstanbul’da İngiltere Sefiri olarak bulunmuş kimse, (Bir Sefirin Hatıraları – Serdengeçti Yayınları) diyor ki: “Dünyanın bu en büyük şehrinde, bir senede zabıtaya intikal eden hadise 12 tanedir. Bunun dokuzu karakolda halledilmiş, mahkemeye üç tanesi intikal etmiştir”. Yargıtay eski Başkanı Osman Arslan ise, “Yargıtay’dan günde 2500’den fazla karar çıkıyor. Bu şartlarda hiç hata yapılmaması mümkün mü?” diyor. (Radikal, 26.12.2006).
Devlet siyasi iradeyle doğar, adaletle yaşar. Siyasi irade olmadan, kurumlara sahip olmakla devlet olunmaz. Bütün sömürgeler, devlet kurumlarına eksiksiz sahiptirler. Tek eksikleri siyasi irade yokluğudur. Sömürge valisi ile sömürgeci devlete bağlıdırlar. 43 sene önce, Yaser Arafat, 12 arkadaşıyla Tunus’da “Sürgünde Filistin Devleti”ni kurduklarını açıkladılar. Arap devletleri hemen kabul etti. Askeri, amiri, memuru olmadan Filistin devleti tanındı. Birçok ülkede temsilcilikleri açıldı. Sömürgelerin askeri, memuru, mahkemeleri, kurumları var ama bir siyasi iradesi, yani dünyaya söyleyecek bir sözü, takınabileceği bir tavrı yoktur. Devlet siyasi iradeyle olunur. Siyasi irade temsilinde anarşi varsa, devlet şeklen sağlam olsa da ruhen hastadır. Ülkedeki her yanlış ve eksiklikten birinci derecede siyasi irade sorumludur.
Siyasi sistem hakkı değil, kuvveti esas alıyorsa adaletin yapacağı fazla bir şey yoktur. İhtilal ve darbelerde adaletin sözü olmaz. Hatta kararlar verilmiş, gerekçeler sonraya bırakılmıştır. İstiklal mahkemelerinde “Adamın idamına, ifadesinin sonra alınmasına” gibi sorumsuzluklara dahi rastlanabilmiştir.
Adalet kurumu görev bağımsızlığını, başına buyrukluğa taşırsa, dikta yönetimlerinden daha da derin yaralar açılabilir. Örneğin, demokratik sistem, çoğunluk ilkesine dayanır. Yargı, “Meclis, ancak 2/3 ekseriyetle toplanabilir” der ve uygulama zarureti doğarsa, çoğunluk azınlığın keyfine tabi olur, demokrasi biter.
Uygulayan önemli olduğu gibi, kanunlar da önemlidir. Kanun yanlışsa, adalete imkân vermiyorsa hakimin bilgi ve ehliyetine fazla bir şey kalmıyor demektir.
Adalet için yapılacak çok iş var diye tehir edilmemelidir. Vakit kaybetmeden başlanmalıdır. Önce, adalet mekanizmasında düzen ve imkân en ileri seviyeye çıkarılmalı, yetki-sorumluluk dengesi içinde denetim sağlanmalı, işleyiş hızlandırılmalıdır. Kurum merkeziyetçiliği ve tekeli, kurumun gelişmesini engelleyen bir sulta haline gelmekten kurtarılmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.