Millet adalet bekliyor
Dün, darbeci namussuzların WhatsApp diyaloglarını okuyorum. Başlangıçta bir özgüven. İşler yürüyor. Ne yaptıklarının farkındalar.
“Akom’a müdahale edildi, polis emirlerimize uyuyor.”
“1. köprünün Avrupa’dan geçiş kısmı durduruldu. Polis emirleri dinliyor. Sorun gözükmüyor.”
Sonra aksamalar yansıyor diyaloglara. 1. Ordu Komutanı’nı bulamıyorlar. Sonra yer yer polis direnişleri.
Derken halk devreye giriyor. Çaresizlik belirtileri.
Binbaşı Mehmet Karabekir: Beni durdurdular, ateş ettim yaralılar var. Taviz, tereddüt yoktur.
Kime ateş ettin? Belki Erol Olçak’a, belki oğlu Abdullah Tayyip’e, belki Mustafa Cambaz’a belki başka bir isimsiz memleket evladına...
Yine Mehmet Karabekir:
“Tereddüt etmeyin, çakın.”
Adam öldürün. Emir budur.
Albay Uzay Şahin:
“Ateş edin, yaklaştırmayın.”
Binbaşı Muammer Aygar:
“Kuleli’de yoğun çatışma var, gruba ateş ediyoruz.”
Namussuzlar.
Bunun için mi yetiştirdi sizi ananız babanız? Bunun için mi yediniz milletin ekmeğini?
Albay Sadık Cebeci:
“AKP İl Teşkilatı önünde halk yoğunluğu var.”
Binbaşı Mehmet Murat Çelebioğlu:
“Sadık abim, önce havaya ateş edin.”
Dikkat edin jargona. Cemaat jargonu.
“Abim.”
“Sadık Abim.”
Biz bu namussuzluğa hangi küfürle mukabele edelim?
Yarbay Mustafa Düzenli:
“Ateşle karşılık verilen kalabalıklar dağılıyor. Allah yardımcımız olsun.”
Yazışmaların akışı, olay örgüsü, önemini kaybetti birden. Burada kilitlendim.
Allah. İki Doğu’nun ve İki Batı’nın Rabbi.
Allahu Teala’dan imdat istiyorlar.
Öğretileri, Allah’ın haşa kendi kadrolarına dahil olduğunu telkin etmiş onlara!
Demek ‘üstad-ı azam’ları böyle öğretmiş.
Bu adamın sesini ilk 70’lerde işittim. İyi yetişmiş bir vaiz. Dini literatüre hakim, kuvvetli bir molla.
Şu halde 40 küsur senedir vaaz veriyor.
Bir gün biz Ankara’dayken galiba 83’te, ‘İvedik’e gelmiş 30 milyar toplamış’dediler.
Biz evde bulgur, yağ, pirinç ne varsa birbirine katıp -her şeyden az az var- tencerede kaynatıp yemek yapıyoruz. Tam meteliğe kurşun attığımız zamanlar.
Belki bizim Şaban da o günlerde Kenan Evren’in Pekin ördeklerini keşfetmiştir.
Vay anasını adam para kesiyor!
40 senedir din, iman, Allah, Peygamber.
Ne kadar kutsalımız varsa yana yakıla anlatıp himmet topluyor.
Siyer kitaplarının içinde adı geçip de istismar etmediği tek bir sahabi yok!
Hepsini paraya tahvil ediyor.
Bütün şehitlerimizi, bütün gazilerimizi...
Büyük imamların bin bir emekle, cehdle, fersah fersah yollar aşıp kitaplara cem ettiği hadislerin hepsini fütursuzca, çatır çatır harcıyor.
Kur’an-ı Kerim’in bütün kelimelerini, bütün harflerini, neredeyse yarım asırdır tarihte eşi görülmemiş bir ihanete alet ediyor.
Ben ihanetin bu kadar adisini ne tarih kitaplarında gördüm, ne romanlarda, ne masallarda.
Hasan Sabbah? Haşhaşiler?
Birkaç kitaptan okudum, tarihimizde böyle bir misalin olması iyi. Fakat onun bile sefaleti bu derece değil.
Meğer milletçe din istismarıyla, tezelzülle, kıtmir edebiyatıyla beslenen, içi zifir gibi küfürle dolu, ağzından, burnundan, kulaklarından küfür ateşi fışkıran dev bir yılanın üstünde yaşıyormuşuz.
Allah, bunun alametlerini 7 Şubat’ta, 17-25 Aralık’ta gösterdi. Devlet galiba hakkıyla göremedi.
Evet, bir mücadele vardı, bir bilinç oluşmuştu.
Devlet belki de yılanın evcilleştirilebileceğini, terbiye edilebileceğini düşünmüştür.
Fakat hayvan herkesin zannettiğinden daha cesim ve daha vahşiydi.
15 Temmuz’da ayaklandı hayvan.
Gördük ki bütün emekleri, bütün üçkağıtçılıkları, takiyyeleri, yılışıklıkları, namussuzlukları 15 Temmuz içinmiş!
Ve millet, bu mülevves yaratığı, bu ‘dabbetü’l arz’ numunesini zapt etmeyi başardı.
Zapt etmek işin başıdır.
İş, adaletle tamamlanır.
Millet vazifesini yaptı, şimdi ‘adalet’i bekliyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.