Yoksa Batı'nın demokrasi prensibi mi bir tiyatro
Ülkesine düşman, kendisine hayran ve amaçları için sınır tanımayan bir kötülük abidesi Türkiye’ye ağır bir darbe indirmeyi amaçladı. Amacına ulaşamadı ve hesabı ayaklarına dolandı. Dolandı ama geride büyük acılar ve unutulması zor bir tatsız hatıra kaldı. Türkiye, darbeye teşebbüs edilebilen bir ülke olarak yara aldı; resmi, özel bütün kurumlar sarsıldı ve şimdi yaraları sarmak için zamana ihtiyacımız olacak.
Fethullah Gülen, gizli ve sinsi örgütlenmesinden başlayarak 15 Temmuz darbe girişimine kadar uzanan şer dolu kariyeriyle Cumhuriyet tarihinde ülkeye en çok zarar veren kişi olmayı başardı. Başka da hiçbir şey başaramadı. Dini, dinin mesajlarını şahsında değersizleştirdi, başta eğitim ve yardımlaşma olmak üzere bütün iyi kavramların içini boşalttı ve adı yüzyıllar boyunca Haşhaşiliği dahi gölgede bırakacak kötü bir isimden başka bir şey çağrıştırmayacak. Masum insanların gaspedilen gelecekleri, didik didik edilen özel hayatlar, haraçlar, baskılar, kumpaslar üzerine birer yafta olarak asılmışken şimdi elindeki kanla da hatırlanacak. Asla unutulmayacak…
Unutulmayacak olan bir konu da acımasız bir darbe girişimiyle karşılaşmasına rağmen Türkiye’ye dünyanın esirgediği yakınlıktır. Bir iki başkent hariç bütün merkezlerden Ankara’ya ağır ve tahammül edilmesi zor bir mesafe yansıyor ne yazık ki…
Bu konuda gerçeği anlatmak için öteden beri karınca kararınca çaba gösteren birisi olarak yaşanan tabloya tahammülüm daha da sınırlıdır.
Daha 7 Şubat 2012 MİT krizinden itibaren yurtdışında veya burada görüştüğümüz ABD ve Avrupalılara Gülen ve adamlarının ülkede yaptıklarını, demokrasi ve hukuk sistemimiz için ne denli büyük tehlike olduğunu; yüzlerindeki maskenin gerçeği örttüğünü anlatanlardanım. Mahvettikleri hayatlardan telefon dinlemelerine; devlet içinde devlet yapısından illegal para kaynaklarına kadar birçok olguyu ortaya koyarak Fethullahçıları anlatmaya çalıştık. Bununla birlikte muhataplarımızın zihninde kırılması zor bir önyargı olduğu görülüyordu. Tayyip Erdoğan düşmanlığının, birçoğunda asgari demokratik değerleri ve hukuk duygusunu ikinci plana ittiği görülüyordu. Amaları, fakatları bitmiyordu…
Biz nihayetinde birkaç gün konuşup gidiyorduk veya bir sohbette anlatıp geçiyorduk ama Fethullahçıların oralarda her gün her saat kamp kurdukları ve insanları etkilemeyi başardıkları da anlaşılıyordu.
Ama en azından şimdi; 15 Temmuz’dan sonra anlamadıkları ve anlamak istemedikleri gerçeği göreceklerini umuyorduk.
Zira, inkar edilemeyecek bir gerçek var ortada. Bu güruh darbeye teşebbüs etti; insanları acımasızca öldürdü ve ülkenin yönetimini ele geçirmek gibi akıl dışı bir amaç için sahaya çıktı. Bir demokrasi bundan daha büyük tehdit altında olamaz. Bir ülke bundan daha kesin ve tevil götürmez bir saldırı yaşayamaz. NATO üyesi ve AB ile müzakere halinde bir başkent bundan daha dramatik bir hücuma maruz kalamaz…
Gerçek apaçık ortada, deliller ortalığa saçılacak kadar fazla. Sokaklarda da demokrasiyi ayakta tutmak için ölümü göze alan milyonlar yürüyor.
Bu şartlarda müttefik olan olmayan bütün ülkelerin yapması gereken tek şey vardır; sınırsız dayanışma…
Türkiye düşmanı bu örgütün lider ve lider kadrosu dahil bütün tezahürlerini yok edecek ve teslim edecek kadar sınırsız bir dayanışmayı hak ediyoruz. Burada bir tiyatro yaşanmadı, burada göstermelik bir oyun sergilenmedi, burada olup bitenler numara falan asla değildi. Bilakis, ABD ve Avrupa başkentleri bu komplo teorisinin esiri olmaya devam ederse demokrasi kuramı ve ittifak düzeni gibi kavramlar, zihinlerde bir tiyatroya dönüşecektir.
David Hearst, dün KARAR’daki mülakatında Avrupa’nın vicdanına sert sözlerle sesleniyor: “Tavırları ve söylemleri utanç vericidir. Demokrasi değil istikrardan bahsediyorlar ve darbe değil başkaldırı gibi kavramları kullanıyorlar. Brüksel ve Londra Erdoğan gerçeğini kabul etmeli…”
Hearst haklı ve hatta az bile söylüyor. Avrupalı entelektüeller ve siyaset eliti, bizleri demokrasi ve millet iradesi prensibi konusunda ilkeli olduklarını ikna etmek zorundadır. Böylesine kanlı bir geceden sonra bunu görmek de hakkımızdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.