Yenikapı’dan Yükselen Ses: İstiklâl Hakkımız!
İstanbul’da Yenikapı’ya akan milyonlar, o milyonlarla gönül birliği içinde bulunan, fakat o mahalde fiziken bulunmayan kat kat milyonlar en gür sesleriyle ne söyledi?
“Efendim, demokrasi, egemenlik” vs. vs.
Tamam bunlar da var, fakat asıl söylenen şu: İstiklâl hakkımız! “Bağımsızlık” filan değil, “istiklâl”! Millî Marşımız’da dile getirilen “İstiklâl”! (Bir zamanlar “bağımsız Türkiye” diye haykıranların Türkiye’nin istiklâlini istemediğini gördük.)
Adam bağımsız, fakat müstakil değil; başka iradelere, akıllara tâbi. Taptığı, esir olduğu putları var, onlardan korkuyor...Bu korkularla istiklâl bir arada olmaz.
Hakkıdır Hakka tapan milletimin istiklâl!
“İstiklal Marşı’nı bir mısra ile özetle” deseler, işte marşın ruhu bu mısradadır. Ki büyük Âkif sadece bu mısraı tekrarlamıştır.
“Hakka tapan”, başka hiç bir güce kul olmaz! Gerçek anlamda Allah’ın kulu olan, başka hiçbir varlık karşısında eğilmez. İşte istiklâl onun hakkıdır!
Mehmet Âkif bunu ne zaman söyledi?
Anadolu’da Millî Mücadele’nin en zor şartlarında yazıldı İstiklâl Marşı. Görünürde ümit verici hiçbir şey yoktu. Meclis’in nizami orduya geçiş kararı, gayrinizami kuvvetlerden oluşan Kuva-yı milliyeyi zora sokmuştu. İçeride ihtilaf vardı...Yunan kuvvetleri Batı Anadolu’da ilerliyordu... Melanet merkezi İngiltere Sevr’i tadil ederek kabul ettirmek için Londra’da konferans topluyordu...
Buna Ankara’nın cevabı “Büyük İslâm Kongresi” olacaktı.
Mehmed Âkif Büyük İslâm Kongresi fikri ortaya atılmadan İstiklâl Marşı’nı yazdı. Esas fikir oradaydı. Yurdumuza alçakları uğratmayacaktık; ezelden beri hür yaşamıştık, yine hür yaşayacaktık; medeniyet denilen tek dişi kalmış canavardan korkmayacaktık; cennet vatanın uğruna feda olacaktık, mabedimizin göğsüne namahrem eli değdirmeyecektik... Marş yazıldı, iki gün sonra yarı resmi gazete Hakimiyet-i Milliye’de yayınlandı...
Londra Konferansı’nın sonuna yaklaşırken, 10 Mart’ta İngiltere Başbakanı Lolyd George Londra Konferansı’na katılan Yunan heyetine “Türklere karşı saldırıya geçmekte serbest olduklarını” bildirdi.
Ankara cevabını 11 Mart’ta Matbuat ve İstihbarat Umum Müdürü Hüseyin Ragıp (Baydur)’ın, Hakimiyet-i Milliye’de “Ankara’da bir İslâm Kongresi” başlıklı başyazısı ile verdi. Mustafa Kemal Paşa’nın yayınladığı bu gazetede çıkan yazıda imza Hüseyin Ragıb’ındı, fakat fikrin kime ait olduğunu herkes biliyordu!
İşte yazının özü: Ankara Haçlı emperyalizmine karşı İslâm kıyamının (ayaklanmasının) karargâh-ı umumisi (genel karargâhı) idi. Muazzam bir İslâm enternasyonali teşkil edilecekti... 12 Mart’ta Londra Konferansı sona ermiş ve İtilaf Devletleri’nin barış teklifi ortaya konulmuştu. Aynı gün Büyük Milllet Meclisi’nde İstiklâl Marşı’nın kabulü İngiltere’nin ve İtilaf devletlerinin (“Medeniyet denilen tek dişi kalmış canavar’ın) tavrına karşı net bir cevaptı…
İşte ilk o gün o marşı gür sesle okumaya ve ayakta dinlemeye başladık: Hakkıdır Hakka tapan milletimin istiklâl! Bu istiklâl ruhu, Lozan’da reel politik kaygılarıyla terk edildi. Millî Mücadele, İstiklâl Savaşı kavramı bırakıldı, “Kurtuluş Savaşı” denilmeye başlandı. Sonra “bağımsızlık” kelimesi icat edildi. Millî Mücadele’nin başarıya ulaşmasında, 10 küsur yıldır savaşan milletin her şeye rağmen İstiklâl için mücadeleye girmesinde esas unsur, “Hakka tapma” fikri geri plana itildi. “Bağımsız Türkiye”de İstiklâl Marşı şairi yaşama imkânı bulamadı...
Türkiye İstiklâl ruhunu 15 Temmuz’da tekrar yakaladı. Yine gür sesle “Hakkıdır Hakka tapan milletimin istiklâl” diyoruz.
İşte bütün geleceğimizin anahtarı bu sözde saklı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.