Zihin hasarları nasıl giderilecek?
Tabiî âfetlerde veya felâketlerde en önce maddî hasarlarla ilgili tespitler yapılır. Maksat, bu hasarların giderilmesi hususunda vatandaşa yardımcı olmaktır. 15-16 Temmuz darbesinin ağır maddî hasarları da var elbette... Bombalanan kurumlar, tankların ezdiği araçlar... Bunlar kolaylıkla telafi edilebilir.
Ya insanca zayiat? İnsanca zayiat iki çeşit, birincisi darbe sırasında devleti koruma refleksiyle cesaretle meydana atılarak hayatını kaybedenler. Darbeciler asker, polis ve sivil vatandaşları katletti...
Tabiî darbeye karışanlardan öldürülenler de oldu. İnsanca zayiatın yüzlerle ifade edilebildiği bir olayda, bütün milletin, 80 milyonun zihninde ağır hasar meydana geldiğini görmezden gelemeyiz.
15 Temmuz zihin sağlımıza çok şiddetli bir saldırı idi. Şüphe ve tereddüt güvenin yerini aldı. Yayıncılıkta “şok” kelimesi -yerli yersiz- çok kullanılır. Psikolojik anlamda şok, “beklenmedik bir zamanda ânîden ortaya çıkan, uyarıcıya cevap verememekten doğan psikolojik karışıklık” şeklinde tarif ediliyor. Eski Fransızcadan Türkçeye sözlüklerimiz “şok”u, “çarpma, sadme, tesadüm” olarak çevirmişler.
15-16 Temmuz sadmesi, büyük kitleler için yeni, yani beklenmedik bir şey idi. Oysa son yıllarda çok sayıda uyarıcı bu “şok”u, bu “çarpma”yı, “sadme”yi haber veriyordu... İlk özürü Cumhurbaşkanı diledi, samimiyetle Allah’ın affını taleb etti... Eski Genelkurmay başkanı da benzer şeyler söyledi. Ülkenin mes’ul mevkilerinde bulunanlar merdut darbenin öznesi olan örgüt ve mensupları ile ilgili peşpeşe açıklama yapmak mecburiyetinde kaldılar.
Zihnimizden yerleşik yakın dönem geçmişi silmek mümkün değil; fakat yeniden yorumlamak, tadil etmek zorundayız. Aynı toplumda yaşıyoruz ve zihin dünyamızın müşterekleri bizi kırk yıl içinde çok sık bir araya getirdi. Bu madden olmadıysa bile, manevî olarak meydana gelen bir beraberlik. 1970’lerin ortamında Fetullah Hoca, nurculuk içinden konuşan, imanı kurtarma mücadelesi veren, bunun için de mektepler açan bir kişi olarak zihin dünyamıza girdi. Okul açmak, insan yetiştirmek...
En mühim mevzu! Seksen sonrasında, ihlaslı kadrolar yetiştirip devletin din karşıtı yüzünü değiştirmekte hisse sahibi olmak. Bunun için bütün dinî gruplar çaba gösteriyorlardı. Devletin dine ve dindarlara karşı haşin yüzünü yumuşatmak, bu ülkede güven içinde, dinini yaşıyarak var olmak. Vatan, millet sevgisi ile din bağını yenileyerek pekiştirmek... Bunun fedakârlıktan beslendiğini, idealizmin lâfla olmadığını biliyoruz. Yüksek idealler uğruna kendini feda etmek, insanı yüceltir. Peki, bu yüksek ideallerin yerini zamanla servet hırsı, iktidar ihtirası alırsa ne olur? Halisane idealin peşine düşen fertler ekseriya bu değişimden haberdar olmazlar, zaten onların haberdar olmaması için her yola başvurulur. Siz düne kadar “örgüt”ün hangi yüzünü gördünüz?
Veya size hangi çehresini gösterdi. Şimdi en şedit yazıları yazan, en yüksek makamların danıştığı zevat, bir zamanlar her gece “Mehtab”a çıkıyordu. Şimdi içeride olan örgüt elemanları ile saatler süren muhabbet, arşivler dolusu... Sizin cemaatle ilgilenmeniz önemli değildi, siz kendileri açısından ilgilenmesi gereken biri iseniz, örgüt sizinle gerektiği şekilde ilgileniyordu. Bu noktadan bakınca, örgütün ulaşamadığı makam, mevki yoktu.
Onlar yüksek bir idealizmi temsil ediyorlardı, sırf iyilik için varlardı; neredeyse yiyip içmiyor, insanî zaaflardan berî yaşıyorlardı. Servet sahipleri, iktidar sahipleri onların yüksek idealizmi karşısında yok hükmündeydi. Bu hassasiyeti kullanan dinî gruplar son 40 yılda idealizmimize ağır hasarlar verdiler. Onların kurumlarının mağdur ettiği kitleler az yekûn tutmuyor. Şimdi bütün millet mağdur. Asıl ağır mağdurlar, bu idealizme gerçekten gönül veren, samimiyetle hizmet edenler...
Zihnimiz ağır hasarlı, onarımı bir hayli zaman alacak. Ama bunun da üstesinden gelmeliyiz. Sorgulamasız itaat yerine, dinin emrettiği şekilde akıl ve mantık ölçüleri içinde bağlılık, idealizminin istismarına izin vermeyen sorgulayıcı bir ölçülülük şart. Bu raddede ahlâk temel kavram olarak ortaya çıkıyor. Ahlakiliği, güya ideal uğruna, devreden çıkaran, her şarta, ortama bir şekilde uyarak sonuca ulaşan bir hareketin hoşgörülmesi bugünkü sonucu doğurdu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.