Viyana’nın Kuşatması!
“Çok değer verdiğimiz Avrupamızı kaybettik! Bulanların insaniyet namına haber vermesini bekliyoruz!” Ben olsam bütün Avrupa gazetelerine tam sayfa bu ilânı verirdim! Avrupa imajının yerlerde süründüğü bir dönemi yaşıyoruz. İhtiyar kıt’a yaşlandıkça geriliyor, geriledikçe gerginleşiyor. Korkuları tavan yapıyor. Atasözümüz meşhur: Korkunun ecele faydası yok!
İngiltere’nin kendini AB dışında görme kararından sonra kafasını toparlayamadı Avrupa. Ancak şu trendde yükseliş sürüyor: İslâm düşmanlığı ve Türk düşmanlığı...
Aslında Türk düşmanlığı olmasa, İslâm düşmanlığı o kadar tavan yapmayacak. Avrupa İslâmı hep “Türk” olarak algıladı. İki kelimeyi birbirinin müteradifi olarak gördü. Ekonomik üstünlük, teknolojik üstünlük Avrupa’ya geçince savaşın yönü belli oldu. Osmanlı Devleti’nin parçalanması hiç şüphe yok ki bir Avrupa projesi idi. Şiar şuydu: Osmanlı’yı yık, rahat et! “Osmanlı yıkıldı, rahatınız yerinde mi?”
Bu soru yüz yıldır soruluyor... Bugünün manzarasına bakarsak, cevabı şu olabilir: “Meğer Osmanlı tam yıkılmamış. Türkiye’nin de yıkılması lâzım!” Bugün dünyayı kuşatan, sürdürülebilir bir Avrupa siyaseti yok. ABD siyasetinin kopyalanmasında bile başarılı değiller. Türkiye’ye istediğini yaptıramayan ABD’nin Avrupa’da sözünü Almanya üzerinden söylemek istediği anlaşılıyor. Almanya’nın birden ve aniden Ermeni soykırımını kabul etmesi, Türkiye’ye karşı basın ve yayın araçlarının tavrının keskinleşmesi durup dururken değil. Yine de Almanya, Türkiye ile doğrudan çatışmaktan kaçınıyor. Birçok sebebi olabilir, Alman Şansölyesi Merkel’e göre, mülteciler meselesi asıl sebep. Türkiye barajın kapağını tıkamaktan vazgeçerse... Avrupa yeni bir kavimler göçüne hazır mı?
“Kavimler muhacereti”ni şimdinin dandikleri “uluslar göçü” olarak çevirebilir. Asla aynı anlamı vermez ve aynı tesiri uyandırmaz. 5. yüzyılda ve 9. yüzyıldaki göçler, Avrupa’nın hafızasında silinmez izler bırakmıştır. Roma’nın yıkılışı bu göçlerin tesiriyledir. Biz Avrupa’nın zirveden zevale döndüğü yıllarda doğduk. Şimdi alçalışın sonlarına mı geliyoruz? Mukadder son yaklaştı mı? Almanya’ya dönelim... Almanya ikili oynuyor, baş başka konuşuyor, kıç başka telden çalıyor. (Yanlış anlaşılmasın, “kıç”ın Türkçe’deki asıl anlamı “ayak”tır). Fakat asıl Almanya adına konuşan küçük Almanlar, yani Avusturya! Avusturya iki Viyana kuşatmasından da kurtuldu. Şimdi o küçücük cüssesiyle bizi kuşatmaya kalkışıyor! Türkiye aleyhdarlığı zirvede. Dışişleri bakanımız Avusturya’nın İslâm düşmanlığının merkezi haline geldiğini söylüyor. Türkiye Viyana büyükelçisini merkeze davet ediyor... Elbette bunun diplomatik bir anlamı var. Avusturya’nın cüssesinin üstünde bu babalanmasını sadece kendine mi yormalıyız?
Asla! Avusturya Almanya’nın, Avrupa’nın doğrudan söyleyemediklerini söyleyerek piyasayı yükseltmekle görevlendirilmiş. Hani malûm mevzular gündeme gelince, Türkiye rest çekecek, bu artık görülebiliyor. Bu resti engellemek veya en azından yumuşatmak için manevra alanını Avusturya açıyor. Biz bir daha Viyana’yı (yani Beç’i) kuşatabilir miyiz, bilmiyorum. Hak üçtür! Allah fırsat verirse, üçüncü kuşatmadan kurtuluş yok! Kimse askeri bir kuşatma beklemesin, Avrupa’nın benmerkezci tavrı devam ederse, kendi felaketini hazırlayacak demektir. Eğer 3. Roma AB ise, o da böylece gürleyip gidecektir, Viyana ne ki! Ya Viyana’nın Türkiye’yi kuşatması? Avusturya Türkiye’yi asla kuşatamaz! Onun rolü alt yüklenicilik!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.