D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Tarihin davetine hayır denmez!

Tarihin davetine hayır denmez!

Suriye’de Amerikan savaşı sürecek mi? 

Hiç şüphe yok ki, Suriye’de ABD her türlü unsuru kullanarak savaşıyor.

Bu arada muhalifini, karşıtını, düşmanını da belirlemekten geri kalmıyor. Eğer ABD savaşa bu şekilde müdahil olmasa idi, Suriye’de barışa ulaşmak bu kadar zor olmayacaktı.  Altı yıldır dökülmedik kan, sürülmedik insan ve yıkılmadık şehir kalmadı. Bir ülke düşünün ki, nüfusunun çoğunluğu ülke dışında...

İçeride savaş var ve bu savaşta ülkedışı unsurlar aktif halde... Bu ülke en uzun sınırlara sahip olduğumuz ülke. Türkiye bilerek denklemin dışında tutuluyor.  “Barış ne zaman?” sorusu bile sorulamıyor... Çünkü kısa vadede böyle bir ihtimal görünmüyor.  Bu vasatta şu söylenebilir: Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi gecikmişti belki, belki de tam zamanında vuku buldu.  Türkiye bu savaşın dışında tutulurken, içinde olduğundan daha fazla zayiat verdi. İnsanca zayiat elbette, en başta. Binlerce vatan evladı, bu savaşın ürettiği terörde hayatını kaybetti. Türkiye’ye terör saldısının arkasında olan güçler, zihinlerimize saldırmaktan da geri kalmadılar. Hiç bir zaman bu dönemdeki kadar kara propagandaya maruz bırakılmadık.

Eğer ana kitle sağlam durmasa idi, siyasî istikrar sona erer, Suriye’den daha beter olabilirdik.  Bu ağır şartlarda yaşarken darbe teşebbüsü ile karşı karşıya kaldık. Bu kadar ağır saldırı altında bulunan bir toplum, her şeye rağmen, göğsünü siper ederek darbeyi akim bıraktı. Bu halk, bu millet bin yıldır bu toprakların birikimini yaşatıyor. Bu topraklardaki varlığımız, birliğimiz, beraberliğimiz az taarruza maruz kalmadı. Her defasında mukavemetimiz sınandı, her defasında kendimizi ısbat ettik.

  Suriye savaşını içeriden dışarıya yöneltmek zorundaydık. Türkiye’nin Suriye’deki varlığı asla gayri meşru olamaz. Sınırın iki tarafındaki halk her bakımdan bir bütün. Bu bütünlüğün siyaseten ortadan kaldırılmasına her iki tarafın da itiraz etmesi gerekirdi. Araplar, Türkmenler ve Kürtler... Sınırın bu tarafında bir arada yaşıyor. Sınırın öbür tarafında akrabaları var. Diğer tarafta da bir arada yaşıyorlardı, fakat kendilerini ifade edecek bir siyasi sistem içinde değillerdi.

Suriye resmen bir “Arap cumhuriyeti” idi. Bu resmiyet sınırın ötesindeki Arapların Türkiye’dekilerden rahat oldukları anlamına gelmiyordu. Suriye’yi bir azınlık yönetiyordu. Bu azınlık Araplık üzerinden konuşmakla beraber, kendi yapılanması esastı. Türkmenler ve Kürtlerin Suriye’de en zor durumda olan kitleler olduğunu bilmek zor değil. Hatta Kürtlerin, en azından bir kısmının siyasi-medeni haklardan mahrum edildiği herkesin malûmu.  Amerika’nın Suriye’de Kürtleri öne sürmesi, daha doğrusu Kürtleri temsil iddiasıyla ortaya çıkan stalinist bir terörist örgütünü muhatap alması, ahlâken savunulabilir değildir.  Amerika bütün dünyaya demokrasi dersi veriyor, liberalizmin şampiyonluğunu yapıyor ve Suriye’de sanal kantonlarda stalinist bir sistem kurmayı vaad eden bir örgütü destekliyor! Bu ikiyüzlülüğü aşan rezil bir siyasettir. Bu siyasetin en fazla südürülebilirliği, özerklik ilan edilene kadardır. Suriye’nin kuzeyinde diyelim ki, özerk bir bölge oluştu. Bu bölgede stalinist yöntemlerin hakim olması mümkün müdür? 

Kobani meselesi ortada. Bir Kobani rüzgârı estirildi. Buraya ABD baskısıyla müdahale edildi ve yönetim bu terör grubunun kontrolüne geçti. Bu güvenli bölgeye Türkiye’ye sığınmış halkın hemen dönmesi gerekmiyor muydu?

Halkın çoğunluğu hâlâ Aynelarap’a dönmedi. Çünkü o şartlar altında yaşamak istemiyor! Suriye savaşını ancak etnikliği aşan bir muhteva bitirebilir. Bu muhteva, Arabı, Türkmeni, Kürdü bir arada yaşatacak bir muhtevadır. Bu muhtevanın peşinde olan geniş kitleler, Türkiye’nin Suriye’deki varlığından asla rahatsızlık duymayacaklardır.  Nitekim, Türkiye karşıtı söylem bu terör örgütünün siyasî sözcüsünden geldi. Adı Müslim, fakat tavrı gayri müslim bu zat, Türkiye’nin Suriye bataklığında büyük zarar göreceğini iddia ediyor. Bu “bataklık benim!” demekten başka bir şey değildir! Bu beyanlar, ardından TSK tanklarına karşı saldırılar, Türkiye’ye davetiyeden başka bir şey değildir! Gerçi Türkiye gayri-Müslim bir zatın davetine icabet etmez ama tarihin davetine “evet” demekten de geri kalmaz! Bundan sonrasını Mişon düşünsün!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi