Mustafa Karaalioğlu

Mustafa Karaalioğlu

‘Stratejik müttefik’le ‘aktüel müttefik’ aynı şeyi söylüyor

‘Stratejik müttefik’le ‘aktüel müttefik’ aynı şeyi söylüyor

Dış politikanın zorluğu, özellikle kriz zamanlarında ya da savaş ortamlarında bariz şekilde ortaya çıkıyor. Zorluk, sıkıntı, gerilim ve dayatma zamanları… Özellikle Türkiye gibi gücünden çok potansiyeline büyük önem atfedilen ülkeler için zorlukların çarpanı da yüksek oluyor. Suriye ve Irak dosyalarında yaşamakta olduğumuz durumun özeti budur. Ankara ile tamamen farklı düşünen, yaklaşımları ve planları farklı olan büyük başkentlerin hem masada hem de sahada baskısı hissedilir düzeye ulaşmış bulunuyor.

Elbette, tersinden okunursa avantajlar da böyle zamanlarda yakalanabiliyor. Askeri, siyasi ve diplomatik gücünüzü aynı anda ve birlikte tatbik edebildiğinizde kazanım elde edebiliyorsunuz. Kazanım deyince, bir kez daha belirtelim; fetihten değil, topraklarımızın güvenliğini temin etmekten bahsediyor olmalıyız. Türkiye’nin Suriye ve Irak (Musul) girişimleri PKK ve IŞİD’in düzenli terör kaynağı olmaktan çıkarılmasını mümkün kılacak bir konsept içermektedir. Ya da içermelidir…

Yani amaç, PKK ve IŞİD tehlikelerini azaltmak, terörü topraklarımızdan uzaklaştırmaktır. Bunun için iki problemin de kaynağına müdahale etmek kaçınılmazdır.

BAŞKA BİR ÜLKENİN BAŞINA GELSE

Problem şu ki, böylesine iki büyük belaya aynı anda ve aktif bir şekilde maruz kalan bir başka ülke olsa; mesela ABD veya Rusya hatta İran böyle bir sorunla karşı karşıya kalsa önleyici girişimleri sorgulanmazdı. Nitekim bu ülkeler Suriye ve Irak’ta pervasızca adım atarken Türkiye ile kıyaslanamayacak küçük ve uzak tehditleri gerekçe göstermektedirler.

Bu fiili durum karşısında Ankara’nın kafasının bozulmasından daha tabii ne olabilir? Türkiye’ye IŞİD’le mücadelede sınırlı bir rol biçiliyor, sıra daha eski ve can yakıcı olan PKK sorununa geldiğinde ise frene basılıyor.

YPG problemi karşısında sadece eski ve köklü müttefikimiz ABD kaygılı ve endişeli değil. Birkaç haftada müthiş bir performansla “aktüel müttefik” haline gelen Rusya da nihayet kaygısını dile getirdi. Türkiye, Fırat Kalkanı ile IŞİD’i geriletirken memnun ve müzahir olan Rusya’nın Dışişleri Bakanı Lavrov, “Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyini bombaladığına dair haberler endişe vericidir”diyor.

Bunu, artık Moskova’nın Şam’daki kuklası olduğu aşikar olan Esad ordusunun“Türk savaş uçaklarının Suriye hava sahasını ihlal etmeye yönelik herhangi bir girişimine karşılık verilecek ve savaş uçakları, eldeki bütün imkanlar kullanılarak düşürülecektir” tehdidinin hemen peşine söylüyor.

Bu kadar da değil… İş ciddiye bindiğinde; çıkarlar çatıştığında, diplomatik açıklamaların tadı da kaçıyor. Rus Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Lavrov’la eş zamanlı, iki ülke ilişkilerinin henüz uçağın düşürülmesinden önceki seviyeye gelmediğini, sürecin sona erdiğini söylemenin imkansız olduğunu ekliyor.

YPG, WASHINGTON’LA MOSKOVA’YI BULUŞTURDU

Toparlayalım… Türkiye’nin en çok hassasiyet gösterdiği PYD/YPG konusunda ABD ile Rusya aynı sevimsiz noktada buluşuyor.

Türkiye’nin bir başka hassasiyet konusu olan Musul bahsinde de ABD, Irak hükümeti üzerinden her türlü reaksiyonu sahaya yansıtıyor. Rusya ise şimdiden IŞİD oradan çıkar ve Suriye’ye kaçarsa bunu bir bahane olarak kullanacağını açıklıyor.

Toplamda, Ankara’nın başını ağrıtan meselelerde destek veya sempati söz konusu değilken, risk potansiyeli giderek büyüyor.

Zorluğumuz da burada… Bu sorunları bugün; yani, taşlar yerinden oynarken çözemezsek bir daha çözüm fırsatı bulamayacağız. Ne var ki dünyanın en büyük iki terör örgütü ile mücadele ederken dünyanın iki büyük süper gücünün desteğinden mahrum haldeyiz.

Geri adım atmak da mümkün olmadığına göre, buna rağmen tek pozisyonumuz, şansımızı ve gücümüzü sonuna kadar zorlamak olmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Karaalioğlu Arşivi