Aldatan Cumhuriyeti anlatan kitap: “Mağlûbiyet İdeolojisinin Sonu” (2)
Kemalist tarihin yalanlarını ifşa eden Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı Başkanı D. Mehmet Doğan’ın “Mağlûbiyet İdeolojisinin Sonu” kitabından M. Kemal’in başkanlığında ilk meclisin açılışı özellikle cuma gününe getirildiğini, hatm-i şerifler, Buharî-i şerifler okutulduğunu, Hacı Bayram-ı Veli Camii’nde M. Kemal’in de olduğu bir cemaatle cuma namazı kılındığını, câmiden sonra önde dinî semboller taşıyan ulemadan kişiler olmak üzere Meclis binasına gidildiğini, M. Kemal’le vekillerin hilafet ve saltanatın, vatanın ve milletin istiklâlinden başka maksat gütmeyeceklerine yemin ettiklerini etraflı bir şekilde öğrenmek mümkün.
Yakın tarihin hakikatlerini yeni bilgilerle son derece cesur bir şekilde işleyen kitaptan vesayet rejiminin cesaret edilememiş çivilerinin çekilebileceğine, milletin yanında yer alan siyasîlerin ve aydınların zihninde yeni ufuklar açacak olan üzeri örtülmüş meseleler en berrak şekilde anlatılıyor.
MİLLÎ MÜCADELE CİHATTAN İBARETTİR
“Cihad ve Millî Mücadele” bahsi çok önemli. Laikleştirilmiş resmî tarih tezinin aksine Millî Mücadele’yi bu değerli kitabın ifade ettiği gibi cihat kavramıyla anlamak gerek. Nutuk’ta inkâr etse de İstiklâl Savaşı’nın M. Kemal’in bizzat talep ettiği fetvalarla gerçekleştirilmiş cihat çağrısı olduğu belgelerle açıklanıyor.
Küllenmiş kimlik yaramızın sebep ve çârelerini gösteren önemli bir başlık da “Kimlik Değiştirme İnkılâbı.” Bu başlıkta medeniyet ve Türklüğün Müslümanlıkla eşdeğer olduğu göz ardı edilerek laikleştirilmiş kalıplarla târif edilmeye çalışılan ve içi boşaltılmış bir Türklüğü dayatan şedit inkılâpların fecaatleri işlenmektedir.
“TÜRKLÜK SADECE ETNİK BİR AİDİYET Mİ?”
Yıllardır çeşitli fikir gruplarınca çok tartışılan “Türklük Sadece Etnik Bir Aidiyet mi?” sorusunun cevabını yerli yerince verilmiş değildir. Seküler ve eklektik târiflerdi. Dün olduğu gibi bugün de laikçi rejimin “ulusalcılık” altında dayattığı sun’î bir Türklük târifi hâlâ milliyetçi çevrelerde kullanılmaya devam ediyor. Bu meselenin vuzuha kavuşmuş izahını adı geçen kitap veriyor tam mânasıyla yapıyor:
“Türklük, sadece etnik bir aidiyet olsaydı, onu modern bir sentetik millî kimliğe dönüştürmek mümkün olabilirdi. Oysa Türklük, sadece etnik aidiyet değildir. Tarih boyunca çeşitli coğrafyalardan geçip gelmiş, Anadolu’dan batıya yönelmiş; fakat son asırda, olayların sevkiyle dalga dalga göçlerle tekrar ana topraklarda cem olmuş bir topluluğun kimliğini etnik tanımlamalarla oluşturmak imkânsızdır. Bir Türk, birçok şey olabilir; fakat bunlar onun Müslümanlığını ortadan kaldırmaz. Aidiyet unsurları içinde esas olan Müslümanlıktır. Müslüman olmayan veya Müslümanlığa karşı olan bir Türk ve Türkiyeli kimliğinin oluşmasının ve genelleşerek yerleşme şansının olmadığını, Cumhuriyet’ten seksen küsur yıl sonra daha iyi görebiliyoruz. Cumhuriyet’in ilk döneminde açıkça bir kimlik değiştirme programı uygulanmıştır. Dini dışlayan bu değişim projesi, öncelikle dinin alanını daraltmıştır. Dini, devletle birlikte düşünmeye alışmış ve ‘din ü devlet’, mülk ü millet’ ibaresini şiarlaştırmış olan Türkler, dinle devletin ayrılmasından sonra da dar bir kesim hariç, dinden uzaklaşmadılar...”
“ORGANİK MİLLET VARLIĞINI YOK SAYMAK”
İçinde yaşadığımız Atatürkçü rejimle ilgili problemlerin şahdamarına parmak basan “Mağlûbiyet İdeolojisi Son Perdeyi Oynuyor” başlığı altında anlatılanlar laikçi-ulusçu vesayet rejiminin çirkin yüzünü ortaya çıkarıyor:
“Türkiye’nin 1990 sonrasında yaşadıkları, eski kabullerin yıprandığını ve hatta çürüdüğünü; bu sebeple yeni ve köklü toplumsal kabuller üzerine bir yapı oluşturmak gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. (...) Türkiye’nin binlerce yıl içinde oluşmuş tabiî / organik millet varlığını yok saymak, halkın yazıya geçirilmese de zihninde, şuur altında duran meşruiyet temellerini reddetmek, günümüzde tam bir mağlubiyet ideolojisinin mümkün olabilecek en iyi ideoloji olduğu, hatta gerçek galibiyet ideolojisi olduğu yönündeki fikirler sistematik eğitim programlarıyla, yayınlarla ve onları destekleyen ritüeller yoluyla tebliğ ve telkin edilmektedir.”
VESAYET REJİMİNİN SONU MU?
Bugün “vesayet rejimi son hamlelerini yapıyor” umuduyla millet yanlısı herkes heyecanlanıyor. Fakat ihtiyatlı olmak gerektiğine inanıyorum. Çünkü vesayet rejiminin hâlâ oynayabileceği “kartlar” mevcut. Bu “kartlar” sürülür mü, sürülmez mi? Doksan yıllık açık ve gizli darbeciliğiyle varlığından hâlâ tedirgin olunan Ankara’nın derin oligarşisinin tavırlarını kestirmek zor.
Son gelişmelerle ortaya çıkan sonuçlar vesayet rejiminin tıkandığını gösteriyor. Fakat Altı Ok Cumhuriyetinin askerî ve sivil bürokratik “derin” imkânları ve bâzı kurumların kapısından hâlâ giremeyen yasama ve icranın eli bağlı hâli göz önüne alındığında “Mağlûbiyet İdeolojisinin Sonu” nun hangi noktada olduğunu kestirmek de mümkün görünmüyor.
Millet yanlısı her insanın aidiyet direncini artıracak, vesayet rejiminin oluşturduğu çarpıtılmış tarih bilgilerinin zihinlerden arındırılmasını sağlayacak ve despot Kemalist Cumhuriyetin nasıl “Mağlûbiyet İdeolojisi” hâline geldiğini anlamamıza yardım edecek olan bu kitabın yazarının şu ifadelerini ufukta fecir pırıltıları olarak okumak gerek:
“Mağlûbiyet ideolojisinin sonu, bir anlamda Türkiye’nin yakın tarihini doğru okuma kılavuzu mahiyetinde bir kitap. Tarihsizleştirilmiş bir halkın kimlik ve aidiyet arayışının seyir defteri bir yönüyle de. Resmî tanımlamaların temelsizlikleri ve bu temelsizlikten kaynaklanan yetersizlikleri derin bir kimlik bunalımı meydana getiriyor. Aidiyetle meşruiyet arasındaki açıklık hiçbir ülkede Türkiye ölçüsünde değildir. 20. yüzyılın başındaki şartların dayattığı kavramlaştırmalarla 21. yüzyılın dünyasında ayakta kalmanın imkânı yoktur. Bu yüzden, günümüzde savaş sonrası ideolojisi ancak skolastik düzeyde savunulabiliyor. Onu da içinde barındıran mağlûbiyet ideolojisi ise artık Türkiye için tasarlanmış savaş sonrası ideolojisini destekleyecek güçten mahrumdur. Esasında bu korkulacak bir durum değil. Her son bir başlangıç müjdeler. Ayağa kalkmanın, kendi ayakları üzerinde durmanın tam zamanıdır.”
Hası-ı kelam, millet taraftarlarının doğru istikamette ve kararlı bir şekilde devam etmeleri hâlinde elbet bir gün “mağlubiyet ideolojisinin” sonu gelecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.