Dua...
Bir arazinin üzerindeki verimli toprağı çekip götüren sert ve kuru rüzgarlar gibi modernhayat...
Bitmez tükenmez bir erozyon.
Fakat üç beş vahaya saklanıp bu gerçeği görmezden gelerek yaşamayı sürdürüyoruz.
Göl tükendiyse yapay gölet veriyorlar bize.
Deniz kirlendiyse, denize bakan masmavi havuzlar teklif ediyorlar.
İkna oluyoruz.
Belki tam bu yüzden...
Zihinlerimiz karışık, kalplerimiz tedirgin.
Dualarımız da içten bir yakarış ve teslimiyeti dile getirmekten uzaklaşıyor.
Derin acziyetimizi fark etmek o kadar mı zor?
İnsan içine düştüğü anaforun hiç mi farkına varmaz?
Mesela sosyal medyada baş köşeye yerleştirilen "şükür mesajları"na baktığımda içimi sıkıntılar basıyor. Hiç kaybetmeden kazanmak için pazarlık yapılıyormuş gibi bir hal var çünkü.
Bir de "kişisel gelişim şükürcüleri" var. Onlar ayrı alem!
Neymiş? "Şükretmek olumlu enerjiyi artırırmış, o yüzden ihmal etmemek gerekir"miş.
İnsan şaşırıyor: İçine mektup koymayı unutmuşlar, zarfı öpüp okşuyorlar.
***
Şu sıralarda Lübnanlı yazar Mihail Nuayme'nin adı bile yeterince ürpertici bir kitabını okuyorum:
"Kalk Son Gününe Veda Et" 1963'te yazdığı bu roman, bir felsefe profesörünün gece yarısıduyduğu "Kalk, son gününe veda et" sesine anlam vermeye çalışması üstüne kurulu.
Kitapta tam da epeydir bu köşede anlatmaya çalıştığım türden bir silkinip farkına varış ve ardından gelen "dua"yla karşılaştım.
Modern zamanlarda inançlı insanların dahi unuttuğu bir hakikatle;
"lütuf" hakikatiyle yeniden tanışma anı da diyebiliriz buna.
Yerim dar.
Ama bilirim, bazen edebiyatın kurgu dünyası zor kapıları açmayı kolaylaştırır.
İşte bu nedenle roman kahramanının o gece sabaha karşı ettiği duanın bir bölümünü buraya alacağım.
***
"Ey ziyafetin sahibi, ben açım.
Bu iştah açıcı ziyafetin olmasaydı açlığın ne olduğunu bilmezdim...
Ama ben ne zaman yiyip doysam senin yiyeceğin de beni yiyor ve acıkıyorum.
Susuzum.
Ama ne zaman içip kansam senin içeceğin de beni içiyor ve susuyorum.
Oysa sen cimri değilsin, cömertsin, hem de ne cömert!
Belki de seçimimi iyi yapamıyorum ve ziyafetinden açlık yaratan şeyleri alıyorum.
Belki edepsiz davranıyor ve payımdan fazlasını almaya kalkışıyorum ve bu sefer payımı da kaybediyorum.
İçimdeki bu öldürücü susuzluğu giderecek bir içecek nasıl bulunmaz!
Yediğim zaman sonsuzluğa kadar doyacağım bir yemek nasip et bana ey ziyafet sahibi!
Zira senin ziyafetinde ne yediğini ve nasıl yiyeceğini bilen her aç için tokluk vardır."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.