Geride hasar bırakmadan
HDP’li milletvekilleri ile Cumhuriyet gazetesi yazar çizerlerinin tutuklanmalarının ürettiği atmosfer malum. Böylesine yüksek düzeyde yargısal kararların kaçınılmaz sonucu gerilim ve tartışmadır. Neticede dördüncü büyük partinin genel başkanından üyelerine kadar tutuklama kararı sadece hukuki pencereden bakılarak ölçülemiyor…
Bu yüzden dışarıdan yükselen tepkilerle içeriden reaksiyonlar sonuçta aynı noktaya odaklanıyor. Tutuklamalar siyasi olarak kritik ediliyor. Görüldüğü kadarıyla toplumda bir tepki yok ve PKK terörünün faturası Demirtaş ve arkadaşlarına çoktan kesilmiş durumdadır. Madem PKK ile ilişkisi var HDP’lilerin de cezalandırılması Türk seçmende bırakın reaksiyonu, memnuniyet bile yaratmış görünüyor.
MEMNUNİYET VE TEPKİ HAVUZU
Toplamda ise; yani içerideki tepki ve memnuniyet, dışarıdan yükselen memnuniyetsizlik Türkiye’nin Kürt ve terör sorununun altını bir kez daha çiziyor.
Bu atmosferde hükümet kanadından Avrupa’ya karşı sert ve bazen müdanasız açıklamalara rağmen bu ilişkiyi önemseyen, kıymetlendiren sözler de geliyor. Mesela Başbakan’ın ve Avrupa Birliği Bakanı’nın sitemle birlikte ilişkinin devamlılığını gözeten sözleri bunu gösteriyor. Türkiye kimseyi iç işlerine karıştırmamak konusunda kararlı, ama aynı zamanda özellikle AB ile müzakerelerin başladığı andan itibaren herhangi bir konunun bir ülkenin iç işi olmaktan çıktığı gerçeğini de ıskalamıyor.
Müzakere halinde olmanın ötesinde terkedilmesi imkansız güçlü bir ekonomik ilişki ve başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere bizi Batı’ya bağlayan belgeler var. Bu belgelerin iç hukukun üzerinde olduğunu teyit eden anayasa maddeleri var. Bunların zemininde de Türkiye’nin birkaç asırdır devam eden Avrupa’ya yönelik politik ve ekonomik yöneliş gerçeği var.
AB ve Avrupa’yla ilişkiler elbette tek alternatif değil ama alternatifini bulamadığımız bir alternatif…
HAKLI OLMAK KADAR ÖNEMLİ OLAN
Türkiye, Kürt ve terör meselesi gibi ağır bir problem paketiyle boğuşuyor, OHAL düzeninde devleti bir çeteden temizlemeye çalışıyor. Beraberinde de yeniden yapılanmasını tamamlamak gibi ağır bir mesai içinden geçiyor. Bir tanesi bile kolay değilken, hepsini birden aynı anda yapmak hiç kolay değildir.
Belki bazı meseleler tam olarak hiç çözülemeyecek ve yönetilebilir seviyeye indirilebilirse bile kazanım olacak.
Her ne olursa olsun, nasıl yaparsak yapalım en azından geride başka sorunlar, başka bozulmuş ilişkiler ve başka hasarlar bırakmayalım.
Unutmayalım ki bunların hepsini tecrübe ettik. Kürt meselesinde neyi nasıl yapabileceğimizi ve nasıl yapamayacağımızı biliyoruz. Hangi yöntemin ne kazandırdığını ne kaybettirdiğini çok iyi biliyoruz. Avrupa ile ilişkileri dondurucuya kaldırmanın neye yaradığını, neye yaramadığını da biliyoruz.
Türkiye’nin herhangi bir alanda, özel olarak herhangi bir meselede denemediği, deneme yoluyla sahip olmadığı tecrübesi yoktur. Cumhuriyet birikimi şöyle dursun, bizatihi AK Parti’nin ürettiği tecrübe bile yeterlidir.
Kürt meselesinde de AB ile ilişkilerde de hayal kırıklıkları olduğu gibi yanlışlar da vardır. Kürt siyaseti devletin iyi niyetini suiistimal etmiştir. Veya Brüksel çoğu zaman Ankara’nın coşkulu adımlarını kıymetlendirmekten aciz kalmıştır. Tersi de olmuştur. Türkiye’nin de olması gerekenden uzaklaştığı, kendi tecrübesine riayet etmediği zamanlar yaşanmıştır. Mesele süreçleri ve ilişkileri ayakta tutabilmek, köprüleri yakmamak, kazanmaya odaklanmaktır. Kürt meselesini çözen, iyi bir anayasaya sahip olan, içeride reaksiyonları azaltan ve dünya ile ilişkilerin kalitesini artıran bir Türkiye tablosu, güvenlik ve ekonomik refahın bilinen en iyi yoludur.
Tepkimizi gösterelim, hakkımızı savunalım; ama toz bulutu indiğinde elimizde daha çok sorun ve daha fazla hasarlı ilişki kalmasın…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.