Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Kalbiniz kışa dönmüşse baharla diriltin

Kalbiniz kışa dönmüşse baharla diriltin

Kalbiniz kışa dönmüş, karanlık ve soğuk, yâni menfi elemlerle dolu bir mevsim hüküm sürüyorsa, ruhunuz ve gönlünüz kış mevsiminden bizar düşüp harap olmuşsa, kalbinizi baharla âbad etmeniz gerek.

Bahar, Allah’ın güzel isimlerinin bir tecellisidir. Edebiyatımızda hem mecazi, hem hakiki mânasıyla “Sevgili” nin güzelliği, yâni hüsnü “bahar” mevsimine benzetilir. Bahar gül açılınca gelir. Efendimiz s.a.v’ın remzi olan gül seher vaktinde sabâ yelinin ulvî serinliğinin dokunuşuyla açılır. Gönlümüzde Efendimiz s.a.v.’ın sabâ yeli esmiyorsa içimizde bahar yok demektir. İlâhî yâni ebedî baharı içinde bulanlar bahtiyardır…

Sezai Karakoç’un “Taha’nın Kitabı-Gül Muştusu” eserinde “Güllerin içine yağdığı / bahar aydınlıklarının / yaratılışa dönmüşüm baharla / ilk yaratılışa / (…) taş bile çiçeklenir baharda” mısraları bu vuslatı dile getiriyor. 

SABÂ YELİYLE BAHARA YOL ALMAK

İlk yaratılıştaki gibi gönlünüzü ebedî baharla şenlendirmek istiyorsanız, Ali Yurtgezen hocanın “Evin Mahremi Olmak” kitabından “Kalbi Baharla Diriltmek” beytinin şerhini ibadetlerden sonra her gece birkaç kez okuyun. Göreceksiniz kalbiniz ve gönlünüz mânevî baharla şenlenecek ve kendinizi asıl “Sevgili” nin yanında bulacaksınız:

“Hevâ-yı aşka uyup kûy-i yâra dek gideriz / Nesîm-i subha refîkiz, bahâra dek gideriz. (Nâilî-i Kadîm) [Aşk’ın hevâsına uyarak sevgilinin bulunduğu yere kadar gideriz / Sabah esintisine yoldaşız; (ona eşlik ederek) bahara ulaşırız.]”

“Nailî, Divan edebiyatının önemli şairlerinden biri. Âşıklara mahsus bir kararlılığı, bir nevi meydan okumayı yansıtan beytinin her iki mısraında, söz konusu kararlılığı pekiştirmek için aynı şeyleri farklı kelimelerle tekrar etmiş. Aşkın hevâsına, yâni âşığı maşukuna meylettiren heveslendirmelere uyup sevgilinin semtine yönelmek de, nesîm-i subha (sabah esintisine) eşlik edip bahara doğru yol almak da aynı kapıya çıkıyor. Çünkü âşığın baharı sevgilinin bulunduğu yerdedir. (…)  Bahar, ‘adl eyyamıdır; günleri mutedil bir mevsimdir. Havası ne çok soğuk ne de çok sıcak olur. Gecesi ile gündüzü müsavidir. Hem bu itidali hem de yeniden dirilişin örneği olması bakımından İslâm’ın sembolüdür.”                                                                                                                       

Tasavvuf irfanından mahrum modern zaman nesli, gönüllerini “nesîm-i subha’ya”, yâni bahara götürecek sabah esintisinin mânevî varlığını bilmeden, tatmadan hayat sürüyor. Baharın tabiattaki maddî tezahüründen zevk ve haz alıyor sadece. Kalpsiz ve baharsız şehirlerden kaçıp baharın tabiata yaydığı maddî güzelliğini saadet biliyor.

BAHAR, EFENDİMİZ S.A.V.’IN MÜBAREK VARLIĞIYLA GELMİŞTİR

Modern zihniyet ve bilgi, bahar mevsimi olarak isimlendirdiğimiz “Saadet Asrı” ndan, yâni Efendimiz s.a.v.’ın risâletiyle başlayan kutlu zamandan ve bu zamânın ulvî cephesi olan ebedî baharın varlığından habersizdir. Bundandır ki modern zihniyetle malûl olanların gönlünde bütün mevsimler kış olarak hüküm sürer.

Efendimiz s.a.v’dan neşet eden sabâ yelinin yaşattığı ilâhi bahara, yâni “Sevgili” nin olduğu yere nasıl varılır; kalbimizi bahar mevsimine döndüren kitapta bunun yolu da anlatılıyor: 

“Nesim-i subh yahut sabâ rüzgârı, baharda seher vakti esen, ferahlatıcı, hafif bir rüzgârdır. Baharı müjdeleyen çiçek ve yapraklar bu rüzgârın tesiriyle açılır.

“Bahar onunla gelir yâni. Onun için saba rüzgârı nübüvvettir; Rasulûllah s.a.v.’e işarettir. Nesim-i subh’un nefhası ‘vahiy’; bunun baharı ya da dirilişi, imanın feyz ve bereketini, İslâm’ın güzelliklerini mümkün kılmak üzere hayata taşınması ‘nübüvvet’tir. Hz. Peygamber s.a.v.’in ilâhi bir nefha olan vahyi sabâ rüzgârı gibi getirip câhiliyyenin en karanlık devrini bahar kılması yahut İslâm’la yeşertip nurlandırması, kâmil mânada Asr-ı Saadet’te yaşanmıştır. Öyleyse bahar İslâm’dır ama hususen Asr-ı Saadet’te yaşanan İslâm’dır. ‘Sabâ rüzgârı’ Hz. Peygamber s.a.v., ‘bahar’ Asr-ı Saadet’te yaşanan İslâm olunca, ‘refik’ de Sahabe-i Kirâm Efendilerimiz olur. Arkadaş veya yoldaş mânalarına gelen ‘refik’, aslında ‘bir şeye dayanarak onu hem tutmak hem de ona tutunmak sûretiyle ve tam bir teslimiyet içinde o şeyle beraber yol alan kişi’ demektir.”                                                                                                                                       

Kalbi baharla diriltme tâliminin derûnu böyle…

Sabâ rüzgârı Efendimiz (s.a.v.), bahar da Asr-ı Saadet, refik, yâni dost da “Sahabe-i Kiram” mânalarına geldiğine göre bu şerhin her gece ibadetlerden sonra okunmaya değer olduğunu kelimelerin tasavvufî mânasına vâkıf olanlar iyi bilirler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi