Yusuf Kaplan

Yusuf Kaplan

2016 İki yarma harekâtı: Dışarıdan içeriye, tabandan tavana...

2016 İki yarma harekâtı: Dışarıdan içeriye, tabandan tavana...

Türkiye, dışardan işgal edilemedi ama celladına âşık içimizdeki tasmalı çekirgelerin zihnimizi körleştirici, ruh köklerimizi yerle bir edici absürd marifetleriyle, abra-kadabra oyunlarıyla içerden ele geçirildi. Şimdi bu yokoluş sürecinin sonuna gelindi: Yüzyıllık bu traji-komik oyunun, bizi tarihten sürgün eden, Batılı / seküler kavramların ve kurumların kölesi, dolayısıyla Batılıların uydusu hâline getiren, ödünç akılla düşe kalka yol aldığımız tünelin ucu görünmeye başladı...

TÜNELİN UCU GÖRÜNMEYE BAŞLAYINCA, BATILILAR PANİKLEDİ...

Tarihin yeniden yapıldığı bir süreçte, insanlığa yeniden adaletin, hakkaniyetin, merhametin hükümfermâ olacağı bir çıkış yolu sunacak bizden başka bir aktörün olmadığı hem Batılılar hem de mazlum halklar tarafından gün gibi anlaşıldı.

Henüz yolun başındayız...

Ama medeniyet coğrafyamızda gerçekleştirdiğimiz hamleler, Somali'den Suriye'yedeki mazlumlara kadar uzattığımız kardeşlik eli, bizim yeniden mazlumların umudu olmamıza yetti.

Bu hamleler, Batılıları ürküttü. Biz gelince onlar gidecekti ve insanlığın yüzü gülecekti çünkü. Bunu en iyi Batılılar biliyordu.

O yüzden Batı ittifakının üyesi olmasına rağmen Türkiye, hedef tahtasına yatırıldı; içerden ve dışardan hem kuşatıldı hem de karıştırıldı...

İşte Batılıların sergiledikleri bu hasmane ve paranoyakça tutumlar, Türkiye'deki seküler kesimlerin de gözlerini açmalarına, “nasıl yani?” diye sormalarına imkân tanıdı kısmen de olsa.

TARİHİN ÖNÜNDE SÜRÜKLENMEK YERİNE YENİDEN TARİHİ SÜRÜKLEYEBİLMEK İÇİN AŞILMASI GEREKEN KRİTİK EŞİK...

Yüzyıldır tarihi biz sürüklemiyoruz; Batılıların yaptığı tarihin önünde sürükleniyoruz sadece.

Bin yıl, Selçuklular ve Osmanlılar'la birlikte üç kıtada dünya tarihini yapmış bir hakikat medeniyetinin çocukları için bu, büyük bir yıkımdı. Fakat bu yıkımı, sabırla, küllerinden yeniden doğacak ve doğrulacak bir metanet ve ferasetle aşacak bir asır süren çileli, ölümcül bir serüven yaşadık...

Bütün iddialarımızı yitirdik; biz gidince, sömürgeciler bölgemize yerleştiler; bizim altı asır barış yurdu yaptığımız üç kıtanın kesişme noktasını, medeniyet coğrafyamızı talan ettiler, yağma ettiler ve bir asırda cehenneme çevirdiler.

Yüzyıllık bir parantezdi bu. Şimdi bu parantezin sonuna doğru gelindi: Kritik eşikteyiz.

Peki, bu kritik eşiği nasıl aşacağız?

Bu sorunun cevabını verebilmemiz için bazı temel meseleleri çok iyi kavramamız gerekiyor...

Türkiye, henüz her bakımdan bağımsızlığına kavuşabilmiş bir ülke değil. O yüzden istiklal ve istikbal mücadelesinden sözediyoruz.

Türkiye'nin bağımsızlığı sadece “teritoryal” bağımsızlık (toprak bağımsızlığı): Bu ülke sömürgeleştirilemedi ama ülkenin ekonomisine, hâriciyesine, sivil ve askerî bürokrasisine, felç olan eğitim sistemine, kültür, sanat ve medya dünyasına bu ülkenin ruh köklerini kurutan, Türkiye'nin kendi ayağına kurşun sıkmasına yol açan, geleceğini karartan, genç kuşaklarını ruhsuzlaştıran Batı'da da artık hiç bir karşılığı kalmayan, yalnızca Batıda üretilen kültürün posası çıkmış ürünlerini tüketmeyi, putlaştırmayı marifet sanan seküler, pozitivist, sığ bir zihniyet çeki düzen veriyor hâlâ!

Altını çizerek hatırlatıyorum yeniden: Türkiye dışardan fiilen ele geçirilemedi ama içerden zihnen ele geçirildi. Tavan'dan, tepeden yoz, sığ, bizi kültürel ve ontolojik intiharın eşiğine sürükleyen seküler bir kimlik dayatıldı bu topluma.

Bu toplumun varlık nedenini oluşturan ve dünya tarihini yapmasına imkân tanıyan medeniyet dinamiklerimiz dinamitlendi.

Sonuçta, toplumun bütün kesimleri kendilerine olan güvenlerini yitirdi; Batı karşısında ürpertici bir aşağılık kompleksinin eşiğine sürüklendi ve Türkiye, medeniyet iddialarını da, yönünü de, yörüngesini de kaybetti.

TÜRKİYE'NİN YENİDEN YÖRÜNGESİNİ BULMASI VE TARİHİ YAPABİLMESİ İÇİN... İKİ TEMEL STRATEJİ

Menderes'le başlayan bir yarma harekâtı gerçekleştirildi. Özal'dan Erbakan'a ve Erdoğan'a kadar bu yarma harekâtında belli bir mesafe alındı.

Ama bu arada içerdeki zihnen Batı'da, bedenen burada yaşayan, bu ülkeye hiç bir katkısı olmayan yalnızca Türkiye'yi Batı'ya bağımlı kılan konumlarını terketmemekte direnen, ülkeyi değil kendi çıkarlarını düşünen celladına âşık seküler elitler ve çevreler, Türkiye'nin burnundan getirdi!

Ama geldiğimiz nokta itibariyle köprünün altından çook su aktı: 15 Temmuz saldırısı püskürtüldü; dışardan ve içerden Türkiye'yi çökertme girişimleri püskürtüldü.

Ve nihayet kritik eşiğe gelindi: Türkiye, kendi yörüngesini bulacak, medeniyet iddialarıyla donarak tarihin yapılmasında yeniden belirleyici roller oynayacak yolculuğu nasıl yapacak?

Bunun yolu, dışardan içeriye doğru yarma harekâtı gerçekleştirmek ve taban'dan tavana doğru toplumun ruh köklerini diriltici bir ruhla yeniden yeşertmekten geçiyor.

Fırat Kalkan'ı operasyonu ve ardından Rusya'yla kurulan ittifak, Batılıları çileden çıkarmaya ve içeriyi karıştıracak terör operasyonlarına hız vermeye sevkedecek. Bunun için gerekli lojistik ve stratejik hazırlıkları aslâ ihmal etmememiz gerekiyor.

Dışarda elde edeceğimiz kazanımlar, Batılıların Türkiye'yi daha da açık bir şekilde hedef tahtasına yatırmalarına yol açacak; bu da, içerdeki seküler çevrelerin akıllarını başlarına devşirmelerine imkân tanıyacak...

Öte yandan toplumun İslâmî ruh kökleriyle ve medeniyet iddialarıyla donanabilmesi için tabanda, cemaatler bazında her alanda hızlı, köklü ve kalıcı bir İslâmîleşme sürecinin başlatılması gerekiyor. Cemaatler, kendilerini değil, önce cemiyeti, ülkeyi düşünmeye başladıklarını gösteren fikrî, kültürel ve sanatsal atılımlar yaptıkları zaman, taban'dan başlayan bu medeniyet yolculuğu tavana doğru hızla tırmanmaya başlayacaktır...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Kaplan Arşivi